Zarfın üstüne yanlış adres yazdım.
- I wrote the wrong address on the envelope.
Eğer yanlış yaparsam beni düzelt
- Correct me if I am wrong.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Bir insanı öyle kandırmak haksızlık.
- It's wrong to trick people like that.
Bana öyle görünüyor ki sen hatalısın.
- It seems to me that you are wrong.
Korkarım ki koliyi hatalı şekilde adresledim.
- I'm afraid I have addressed the parcel wrongly.
Yanlış yola girmiş olmalıyız.
- We must've taken the wrong road.
Matem tutmak için doğru ya da yanlış yol yoktur.
- There's no right or wrong way to grieve.
Bana öyle görünüyor ki sen hatalısın.
- It seems to me that you are wrong.
Hatalı olduğunuzu kabul ettiğiniz için çok büyüksünüz.
- It's very big of you to admit you're wrong.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Tom arabasını yanlış yere park ettiği için ceza ödemek zorunda kaldı.
- Tom had to pay a fine because he parked in the wrong place.
Tom yanlış yoldan gitti.
- Tom went the wrong way.
Daktilomda bir bozukluk var.
- Something is wrong with my typewriter.
Saatim bozuk gibi görünüyor.
- Something seems to be wrong with my clock.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Her ikiniz de suçlusunuz.
- You are both in the wrong.
Tom hakkında yanılmış olabilirim.
- I may have been wrong about Tom.
Böyle düşünebilirsiniz, ama yanılmış olursunuz.
- You would think that, but you would be wrong.
Kötü hissediyordum, bu yüzden hastaneye kabul edildim. Fakat bende gerçekten sağlıksız bir şey olmadığı anlaşıldı.
- I felt bad, so I was admitted into the hospital. However, it turned out that there was nothing really wrong with me.
Geçen hafta deneyimiz kötü geçti.
- Our experiment went wrong last week.
Ben size zarar verdiğim için üzgünüm. Özür dileme. Sen yanlış bir şey, yapmadım, Tom.
- I'm sorry I hurt you. Don't apologize. You didn't do anything wrong, Tom.
Yanlış zamanda konuşulan bir söz iyilikten çok daha fazla zarar yapabilir.
- A word spoken at the wrong time can do very much more harm than good.
Ebeveynler çocuklarına yalan söylemenin yanlış bir şey olduğunu öğretirler.
- Parents teach their children that it's wrong to lie.
Yalan söylemek yanlıştır.
- It is wrong to tell a lie.
Onda fiziksel olarak hiçbir kusur yok.
- There's nothing physically wrong with him.
Kusura bakmayın ama, anlattıklarınızın hiçbir önemi yok.
- Don't take this the wrong way, but what you have related doesn't matter.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Bir sürü kişi pandispanyayı fırınlanması zor sanmakta, ama yeterince yumurta kullanırsanız hiçbir şey sahiden ters gitmeyebilir.
- Many people think that sponge cake is difficult to bake, but if you use enough eggs, nothing can really go wrong.
Bu sabah yatağın ters tarafından kalkmışsın gibi görünüyor.
- It seems like you got up on the wrong side of the bed this morning.
Bizi ona haksızlık etmekle suçladı.
- He accused us of wronging him.
Haksız olduğumuzu mu düşünüyorsunuz?
- Do you think we were wrong?
Evet, cinayetin bir günah olduğunu söyledim ama günahların yanlış olduğunu asla söylemedim.
- Yes, I said that murder is a sin, but I never said that sins are wrong.
Onu yanlış şekilde yapıyorsun.
- You're doing it the wrong way.
Tom bunu yanlış şekilde yapıyor.
- Tom is doing it the wrong way.
Some of your answers were correct, and some were wrong.
Something is wrong with my cellphone.
Injustice is a heinous wrong.
I spelled several names wrong in my address book.
It is wrong to lie.