Tom yararlı bir şey söylemedi.
- Tom didn't say anything worthwhile.
Bence o yapılması yararlı bir şey.
- I think it's a worthwhile thing to do.
Zaman harcamaya değer bir şey yapacağımızı umuyorum.
- I hope we're going to do something worthwhile.
Bunun zaman harcamaya değer olduğunu düşünüyor musun? Öyle olduğunu sanmıyorum.
- Do you think it's worthwhile? I don't think so.
Bu kitabı okumak gerçekten zamana değerdi.
- Reading this book was really worthwhile.
Tatlı suyun pahalı olduğu yerde suyu tuzdan arındırmak uğraşmaya değer.
- Desalination of water is worthwhile where fresh water is expensive.
İspanyolca öğrenmeye değer.
- It is worthwhile learning Spanish.
İnsanları mutlu eden şeyin ne olduğunu düşünmeye değer.
- It is worthwhile considering what it is that makes people happy.
Doing volunteer work to help others is truly worthwhile.