Bugün çalışmak zorunda değilsin.
- You don't have to work today.
Saatlerce çalışmaktan yoruldum.
- I felt tired from having worked for hours.
Onlar yeni binada çalışmaktalar.
- They have been working on the new building.
Teklifimle ilgili patronumun yaptığı ağır eleştiriden sonra, burada çalışmayı ne kadar süre sürdürmek istediğimden emin değilim.
- After the hatchet job my boss did on my proposal, I'm not sure how long I want to keep on working here.
Mayuko zor iş yapmaktan kaçındı.
- Mayuko avoided doing hard work.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
- If you want to do good work, you should use the proper tools.
Tom'un eserlerde çok sayıda projesi var.
- Tom has a lot of projects in the works.
Bu kitap şairin en iyi eserlerinden biridir.
- This book is one of the poet's best works.
O bazen işe arabayla gider.
- Sometimes he drives to work.
O bazen işe arabayla gider.
- Sometimes she drives to work.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemeliyim.
- Before going to work in Paris I must freshen up on my French.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I need to brush up my French.
Şimdiye kadar Shakespeare'in üç tane yapıtını okudum.
- I have read three of Shakspeare's works so far.
Darwin'in yapıtı her şeyi değiştirir.
- Darwin's work changes everything.
Bir müze görevlisi olarak çalışıyorum.
- I work as a museum attendant.
O, şu anda görevdedir.
- She is at work right now.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- While working, she had an accident.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- He had an accident while working.
Ben şimdilik o kitapçıda çalışmak istiyorum.
- For the time being I want to work at that bookstore.
İşim olmasa, bu kitapları okuyabilirim.
- Were I free from work, I could read these books.
Burada çalışan bayan, emekli olmak zorunda kaldı.
- The lady that used to work here had to retire.
Tom iş yerindeki herkese emekli olacağını söyledi.
- Tom told everybody at work that he was going to retire.
Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
- What time do you usually get off your work?
O, işten önce kahve içer.
- He drinks coffee before work.
Tom'un bodrumunda bir atölyesi var.
- Tom has a workshop in his basement.
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Komite herkesi memnun edecek önlemleri düzenlemek için dün gece geç saatlere kadar yatmadı.
- The committee stayed up late last night trying to work out measures that would please everyone.
Bir sürü işim yok ama bu hafta beni ofiste tutmak için yeterli.
- I don't have a lot of work, but it's enough to keep me in the office this week.
Sıcak bir yaz gününde, klima bizi serin tutmak için bütün gün çalışır.
- On a hot summer day, the air conditioner works all day to keep us cool.
Bu sorunu çözmek hemen hemen imkânsız.
- It's almost impossible to work out this problem.
Ofis çalışanları problemi çözmek için hızlı ve etkili çalıştılar.
- The office staff worked quickly and efficiently to resolve the problem.
Bugün fazla mesai yapmayacağım.
- I won't work overtime today.
Tom Noel Arefesinde fazla mesai yapmak istemedi.
- Tom didn't want to work overtime on Christmas Eve.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
Ağabeyim, bir ilaç fabrikasında çalışmayı planlıyor.
- My older brother is planning to work at a drug factory.
Tom mühendislik dalında mastır yapmak için çalışıyor.
- Tom is working toward a master's degree in engineering.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
- If you want to do good work, you should use the proper tools.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
Makineleri çalıştırmaya devam etmeliyiz.
- We have to keep the machines working.
Erkek kardeşim çok sıkı çalışıyormuş gibi davrandı.
- My brother pretended to be working very hard.
Çin, silah programını modernleştirmek için çalışıyor.
- China is working to modernize its weapons program.
Elimden geldiğince çok çalışarak kaybolan zamanı telafi edeceğim.
- I will make up for the lost time by working as hard as I can.
Tom, haftada sadece bir gün çalışarak Mary'nin o kadar çok parayı nasıl yapabildiğini anlayamadığını söylüyor.
- Tom says he can't understand how Mary manages to make so much money working only one day a week.
İş hayatının çoğunluğunu bir diplomat olarak geçirdi.
- He has spent most of his working life as a diplomat.
Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
- I'm tired of working a nine-to-five job.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- While working, he had an accident.
Bulaşık makinasının nasıl çalıştığını anlatabilir misin?
- Could you explain how the dishwasher works?
Seni daha çok çalıştırmak istiyorum.
- I want to make you work harder.
O her şeyi çalıştırmak için kararlıydı.
- She was determined to make everything work.
Paranın bir hükmü kalmadığında sistemin tüm işleyişi durur.
- When money ceases to have value, the entire system stops working.
Wienczysława, işyerindeki en güzel esmerdir.
- Wienczysława is the most beautiful brunette in the workplace.
Tom işini seven mutlu bir adam ve işyeri hakkında iyi hissediyor.
- Tom is a happy guy who likes his job and feels good about his workplace.
İşlemesi için plana bir şans vermek zorundayız.
- We have to give the plan a chance to work.
Senin planın işlemedi.
- Your plan didn't work.
İşimizin yapılmış olmadığını biliyoruz.
- We know our work isn't done.
İşini yarıda bırakma.
- Don't leave your work half done.
Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
- It is utterly impossible to finish the work within a month.
Hayatta başarılı olmak istiyorsan, çok çalış.
- If you want to succeed in life, work hard.
Başarılı olmak için çok çalışmalısın.
- If you are to succeed, you must work hard.
Ben Manny tarafından yönetilen, veri transferi üzerine çalışan çalışma grubu, 14 Ocak 1999'da bir toplantı yapacak.
- The working group on data transfer, led by Ben Manny, will hold a meeting on Jan 14, 1999.
Cuma akşamları, deniz aşırı ülkelerde eşleriyle birlikte çalışan bir grubumuz Chuck's Bar and Grill'de buluşurlar.
- On Friday evenings, a group of us with spouses working overseas meet at Chuck's Bar and Grill.
İşletme mastırımı bitirme üzerinde çalışıyorum.
- I'm working on finishing my MBA.
Şunu halletmek üzerine çalışıyoruz.
- We're working on getting that done.
Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
- I'm working like crazy to make sure I have enough time.
Nobody really understands the inner workings of politics.
She knows how to work the system.
He used pliers to work the wire into shape.
I work with the homeless people from the suburbs.
He hasn’t come home yet, he’s still at work.
The rock musician worked the crowd of young girls into a frenzy.
It takes a lot of work to write a dictionary.
Work is done against friction to drag a bag along the ground.
He worked the levers.
The soft metal works well.
This artist works mostly in acrylics.
My plan didn’t work.
the mine was worked until the last scrap of ore had been extracted.
They worked on her to join the group.
His fingers worked with tension.
The dye worked its way through.
I cannot work a miracle.
He is working his servants hard.
a working ventilator.
a working knowledge of computers.
My father, who is now working in the United States, wrote us a letter last week.
- My father, who is now working in America, wrote us a letter last week.
Tom said that his father worked in Boston.
- Tom said his father worked in Boston.
Labor is a necessary evil.
- Work is a necessary evil.