Ortak çıkarları için birlikte çalışmaktaydılar.
- They had been working together for common interests.
O gerçekten şirin ve bu yüzden onunla çalışmayı seviyorum
- He's really cute, and so I like working with him.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- He had an accident while working.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- While working, he had an accident.
Makineleri çalıştırmaya devam etmeliyiz.
- We have to keep the machines working.
Çin, silah programını modernleştirmek için çalışıyor.
- China is working to modernize its weapons program.
Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.
- Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project.
Birlikte çalışarak, bütün evi çabucak temizlediler.
- Working together, they cleaned the entire house in no time.
Tom, haftada sadece bir gün çalışarak Mary'nin o kadar çok parayı nasıl yapabildiğini anlayamadığını söylüyor.
- Tom says he can't understand how Mary manages to make so much money working only one day a week.
Paranın bir hükmü kalmadığında sistemin tüm işleyişi durur.
- When money ceases to have value, the entire system stops working.
O benim iş arkadaşımdır.
- He is my working mate.
Dokuz-beş işinde çalışmaktan bıktım.
- I'm tired of working a nine-to-five job.
Ben Manny tarafından yönetilen, veri transferi üzerine çalışan çalışma grubu, 14 Ocak 1999'da bir toplantı yapacak.
- The working group on data transfer, led by Ben Manny, will hold a meeting on Jan 14, 1999.
Freddy geçen ay mezarlıkta vardiyalı olarak çalışıyordu, bu yüzden normal saatlerde çalışan arkadaşlarından herhangi birini göremiyordu.
- Freddy's been working the graveyard shift the past month, so he hasn't been able to see any of his friends who work normal hours.
İşletme mastırımı bitirme üzerinde çalışıyorum.
- I'm working on finishing my MBA.
Şunu halletmek üzerine çalışıyoruz.
- We're working on getting that done.
Yeterli zamanım olduğundan emin olmak için deli gibi çalışıyorum.
- I'm working like crazy to make sure I have enough time.
METRO'da mı çalışmak istiyorsun?!
- You want to work at METRO?!
Çalışmak istemeyen, yemek de yemesin.
- If anyone is not willing to work, then he is not to eat, either.
Ne tür bir iş yapmak istediğinizi düşünmelisiniz.
- You must consider what kind of work you want to do.
Mayuko zor iş yapmaktan kaçındı.
- Mayuko avoided doing hard work.
Ressam birçok güzel sanat eserleri üretir.
- The painter produces many fine works of art.
Şekspir'in tüm eserlerine sahibim.
- I have the complete works of Shakespeare.
Kasabada veya kasabanın yakınında bir veya iki büyük fabrika kurulduysa, insanlar iş bulmaya gider, ve yakında bir endüstriyel alan büyümeye başlar.
- After one or two large factories have been built in or near a town, people come to find work, and soon an industrial area begins to develop.
O bazen işe arabayla gider.
- Sometimes he drives to work.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I have to freshen up on my French.
Paris'e çalışmaya gitmeden önce Fransızcamı tazelemek zorundayım.
- Before going to work in Paris I need to brush up my French.
Darwin'in yapıtı her şeyi değiştirir.
- Darwin's work changes everything.
Şimdiye kadar Shakespeare'in üç tane yapıtını okudum.
- I have read three of Shakspeare's works so far.
Bir müze görevlisi olarak çalışıyorum.
- I work as a museum attendant.
O, şu anda görevdedir.
- She is at work right now.
İşçi sınıfı lideriydi.
- He was a leader of the working class.
Sadece ikinci turda Komünist Partisi, işçi sınıfının söyledi: sağ kanada oy vermeyin.
- Only in the second round the Communist Party told to the working class: Do not vote the right wing.
Bugün bir iş günüdür.
- Today is a working day.
Her şey mükemmel çalışma düzeni içinde.
- Everything is in perfect working order.
Burası işçi sınıfının bir mahallesidir.
- This is a neighborhood of working-class people.
Bu bir işçi sınıfı mahallesi.
- This is a working-class neighborhood.
Bu kitap şairin en iyi eserlerinden biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Bu kitap şairin en iyi çalışmalarından biridir.
- This book is one of the poet's best works.
Tom iş yerindeki herkese emekli olacağını söyledi.
- Tom told everybody at work that he was going to retire.
Projenin en büyük zorluğu, hayata geçirmek için gerekli beceriye sahip emekçilerin bulunup bulunmaması olacak.
- The biggest challenge to the project will be the availability of workers with the skills required to bring it to fruition.
O, işten önce kahve içer.
- He drinks coffee before work.
Genellikle işten ne zaman ayrılırsın?
- What time do you usually get off your work?
Atölyesinde bir tablo yapıyor.
- He's making a table in his workshop.
Boş eller internetin atölyesidir.
- Idle hands are the Internet's workshop.
Komite herkesi memnun edecek önlemleri düzenlemek için dün gece geç saatlere kadar yatmadı.
- The committee stayed up late last night trying to work out measures that would please everyone.
Bir sürü işim yok ama bu hafta beni ofiste tutmak için yeterli.
- I don't have a lot of work, but it's enough to keep me in the office this week.
Kansas'ı huzurlu tutmak için çok çalıştı.
- He had worked hard to keep Kansas peaceful.
Onun cinayetini çözmek için polis ile birlikte çalışıyorum.
- I'm working with the police to solve his murder.
İşçiler sorunu çözmek için birleştiler.
- The workers united to solve the problem.
Bugün fazla mesai yapmayacağım.
- I won't work overtime today.
John fazla mesaiden dolayı yorgundu.
- John was tired from working overtime.
O bir fabrikada çalışır.
- He works in a factory.
Tony, bir dükkân veya bir fabrikada çalışmak istemiyordu.
- Tony did not want to work in a shop or a factory.
Dün fazla mesai yapmak zorunda kaldım.
- I had to work overtime yesterday.
İyi bir iş yapmak istiyorsanız, uygun araçları kullanmalısınız.
- If you want to do good work, you should use the proper tools.
Bu eserde görünen tüm karakterler tamamen hayal ürünüdürler. Yaşayan ya da ölü gerçek kişilere olan herhangi bir benzerlik sadece rastlantıdır.
- All characters appearing in this work are fictitious. Any resemblance to real persons, living or dead, is purely coincidental.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- He had an accident while working.
O çalışırken bir kaza yaptı.
- While working, he had an accident.
O her şeyi çalıştırmak için kararlıydı.
- She was determined to make everything work.
Ben onu çalıştırmak için bir yolunu bulacağım.
- I'll figure out a way to make it work.
İşyerindeki kültürü nasıl tanımlardın?
- How would you describe the culture of your workplace?
Tom işyerinde bir kazada yaralandı.
- Tom got hurt in an accident at work.
Hah, senin 'yasak büyüler'in bana karşı işlemeyecek!
- Hah, your 'forbidden magics' aren't going to work with me!
İşlemeyeceğini düşünüyorum.
- I think it won't work.
İşimizin yapılmış olmadığını biliyoruz.
- We know our work isn't done.
Bir ayda işi tamamen bitirmek imkansız.
- It is utterly impossible to finish the work within a month.
Her şahsın çalışmaya, işini serbestçe seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarına ve işsizlikten korunmaya hakkı vardır.
- Everyone has the right to work, to free choice of employment, to just and favourable conditions of work and to protection against unemployment.
Başarılı olmak için çok çalışmalısın.
- If you are to succeed, you must work hard.
Hayatta başarılı olmak istiyorsan, çok çalış.
- If you want to succeed in life, work hard.
a working ventilator.
a working knowledge of computers.
the working week.
a working copy of the script.
working mothers.
Leave him alone, he's working.
Your working day is 8 hours.
It will take five working days to process your application.
Even though the land was being farmed and was protected from development, Pelham says it was at risk of being sold to someone who wasn't going to keep it as a working farm.
Candidates must have a working knowledge of standard Windows applications.
The Pentagon's plans assumed that Iraq's industrial base and utilities were in working order.
Working time shall mean any period during which the worker is working, at the employer's disposal and carrying out his activity or duties, in accordance with national laws and/or practice. Official Journal (of the European Union) L 307 , 13/12/1993 P. 0018 - 0024.
She knows how to work the system.
He used pliers to work the wire into shape.
I work with the homeless people from the suburbs.
He hasn’t come home yet, he’s still at work.
The rock musician worked the crowd of young girls into a frenzy.
It takes a lot of work to write a dictionary.
Work is done against friction to drag a bag along the ground.
He worked the levers.
The soft metal works well.
This artist works mostly in acrylics.
My plan didn’t work.
the mine was worked until the last scrap of ore had been extracted.
They worked on her to join the group.
His fingers worked with tension.
The dye worked its way through.
I cannot work a miracle.
He is working his servants hard.
Tom said that his father worked in Boston.
- Tom said his father worked in Boston.
My father, who is now working in America, wrote us a letter last week.
- My father, who is now working in the United States, wrote us a letter last week.
... are working in those industries. I was in coal country. People grabbed my arms and said, ...
... wish you weren't working on. ...