Ödevini yaptın mı? Toplantı yalnızca iki gün sonra.
- Did you do your homework? The meeting is only two days away.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Geçmiş sadece bilinir, değişmez. Gelecek ise sadece değişir, bilinmez.
- The past can only be known, not changed. The future can only be changed, not known.
Sadece birkaç kişi beni anladı.
- Only a few people understood me.
Etli pilav sekiz yuan. Vejetaryen pilav sadece dört yuan.
- The pilaf with meat is eight yuan. The vegetarian pilaf is only four yuan.
Yalnızca kütüphanede çalışırım.
- I only study in the library.
Yalnızca birkaç kişi vaktinde geldi.
- Only a few people showed up on time.
Biricik kızımız kanserden öldü.
- Our only daughter died of cancer.
O, biricik oğlunu gömdü.
- She has buried her only son.
Sorun sadece bir tek şekilde yorumlanabilir.
- The question can only be interpreted a single way.
Herkesin gidebileceği bir evi, sığınabileceği bir yuvası var. Benim evim çöllerdir, yurdum çorak topraklar. Kuzey rüzgarı ışığım, yağmurda bir tek paklanırım.
- Everyone has a house to go to, a home where they can find shelter. My house is the desert, my home the barren heath. The north wind is my fire, the rain my only bath.
Ancak, sadece insan topluluğunun bir iletişim aracı olarak sözlü dili vardır.
- However, only the human community has verbal languages as a means of communication.
Tom ancak kendini suçlayabilir.
- Tom has only himself to blame.
Sadece tek ağzım ama iki kulağım var.
- I only have one mouth, but I have two ears.
Tom çok çalıştı ama sınavda başarısız oldu.
- Tom worked hard only to fail the exam.
Tom'un Boston'da sadece bir gecesi daha var.
- Tom has only one more night in Boston.
Tek oğlu olduğu için, baba, Ken'i daha çok seviyordu.
- Ken's father loved Ken all the more because he was his only son.
my heart is hers, and hers only.