Tom, Mary'nin trajik romanını isteksiz olarak yayınladı.
- Tom reluctantly published Mary's tragic novel.
Onu görmeye isteksiz olarak gitti.
- He reluctantly went to see her.
Tom tereddütle başladı.
- Tom began hesitantly.
Tom tereddütle gülümsedi.
- Tom smiled hesitantly.
O, isteksizce onu görmeye gitti.
- She went to see him reluctantly.
O isteksizce önerimi kabul etti.
- He reluctantly agreed to my proposal.
O istemeden tek başına gitti.
- She reluctantly went by herself.
Tom gönülsüzce kendi başına gitti.
- Tom reluctantly went by himself.
Sami evliliği sona erdirmek için gönülsüzce onay verdi.
- Sami reluctantly gave the OK to end the marriage.