Lütfen bir dolmakalem ile yaz.
- Please write with a pen.
Bir mektubu kurşun kalem ile yazmamalısın.
- You must not write a letter with a pencil.
Az param var. Bununla birlikte seninle mutluyum.
- I have a little money. With you and this, I am happy.
Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Tom Mary ile beraber çıkmamı öneren kişiydi.
- Tom was the one who suggested that I go out with Mary.
Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.
- As long as you are with him, you can't be happy.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have hardly any money with me.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have almost no money with me.
Ne yazık ki yanında sadece beş dolar vardı.
- Unfortunately she only had five dollars with her.
Yanında sadece 100 yeni vardı.
- He had only one hundred yen with him.
Herkese karşı kaba davranamazsın ve sonsuza dek onun yanına kalacağını bekleyemezsin.
- You can not be rude to everyone and expect to get away with it forever.
Tom neredeyse yanına bir şemsiye almayı unutuyordu.
- Tom almost forgot to take an umbrella with him.
Kedi canlı bir fare ile oynuyordu.
- The cat was playing with a live mouse.
Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
Merhaba çocuklar, ben Tom'um ve Mary ile beraber buradayım.
- Hello guys, I'm Tom and I'm here with Mary.
Emily ile beraber gitmek istiyorum.
- I want to go together with Emily.
Tom, Mary ile e-posta vasıtasıyla bağlantı kurabilir.
- Tom can get in touch with Mary by email.
O, onu benim yardımım vasıtasıyla yapıyor.
- He is doing it with my help.
Tom ateş yüzünden yatakta.
- Tom is in bed with a fever.
Yer partiden kalanlar yüzünden dağınıktı: Yırtık gürültüyapıcılar, kırışık parti şapkaları, ve kirli Power Ranger tabakları.
- The floor was strewn with party favors: torn noisemakers, crumpled party hats, and dirty Power Ranger plates.
Kazağı üzerinde uyuyakaldı.
- She fell asleep with her sweater on.
O işle, o ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.
- He earns over 500 dollars a month with that job.
Maria yatalaktı. Dışarıdaki dünyayla tek irtibatı televizyon yayınları aracılığıyla oluyordu.
- Maria was bedridden. The only contact she had with the outside world was via the TV broadcasts.
Her şey onun aracılığıyla var oldu ve var olan hiçbir şey onsuz olmadı.
- All things were made by him; and without him was not any thing made that was made.
Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.
- On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future.
Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?
- Do you have anything to say with regard to this matter?
Bunun üzerine Tom'a yardım edemeyiz.
- We can't help Tom with that.
Sen bizimle Beyaz Saray'a kadar gelecek yeni köpek yavrusu kazandın.
- And you have earned the new puppy that's coming with us … to the White House.
Eğer istiyorsan bizimle birlikte gelebilirsin.
- Come along with us if you like.
Seninle yaşamaktan hoşlanıyorum.
- I like living with you.
Seninle Fransızca kullanmayı bıraktım.
- I've quit using French with you.
Çok sayıda tutucu Amerikalı onunla aynı fikirdeler.
- Many conservative Americans agreed with him.
Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Kulübün bütün üyeleri benimle anlaştılar.
- All the members of the club agreed with me.
Mağazaya benimle gelecek misin?
- Will you come with me to the store?
Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
- I am ready to go with you.
Sizinle yaşamayı seviyorum.
- I love living with you.
Yeteneğin sayesinde çok para kazanabilmelisin.
- With your talent, you should be able to make a lot of money.
Yardımın sayesinde başarabildim.
- With your help, I could succeed.
Tom soğuk algınlığı nedeniyle hastalandı ve okula gidemedi.
- Tom came down with a cold and couldn't go to school.
Hastalık nedeniyle ödevimde erkek kardeşime yardım ettirmek zorunda kaldım.
- I had to have my brother help me with my homework due to illness.
Bence herkes biraz pişmanlık ile kendi çocukluğuna geri bakar.
- I think everyone looks back on their childhood with some regret.
O bir hafta içinde geri dönecek.
- She will be back within a week.
Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
- My car looks shabby in comparison with his new one.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Tom bununla birlikte uzaklaşmayacaktır.
- Tom won't get away with this.
Ben bununla ilgilenmiyorum.
- I am not concerned with this.
We are with you all the way.
And keep each other company in spite, / As rivals in your common mistress, fame, / And with faint praises one another damn;.
I am fain to dine and sup with water and bran.
Many hatchets, knives, & pieces of iron, & brass, we see, which they reported to have from the Sasquesahanocks a mighty people, and mortal enemies with the Massawomecks.
If you're not with us, you're against us.
- If you're not with us then you're against us.
You're either with us or you're against us.
- You are either with us, or against us.
She owns a motorcycle with a sidecar.
He went with his friends.
With her they flourish'd, and with her they die.
He was sick and lame of the scurvy, so as he could but lie in the cabin-door, and give direction, and, it should seem, was badly assisted either with mate or mariners.
Jack is sick today and doesn't really seem with it.
I am often confused with my brother.
- I'm often confused with my brother.
In Ankara, I made clear that America is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.
- In Ankara, I made clear that the United States is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.