Bir mektubu kurşun kalem ile yazmamalısın.
- You must not write a letter with a pencil.
Lütfen bir dolmakalem ile yaz.
- Please write with a pen.
Eğer istiyorsan bizimle birlikte gelebilirsin.
- Come along with us if you like.
Bu işi bitirir bitirmez seninle birlikte olacağım.
- I'll be with you as soon as I finish this job.
Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.
- As long as you are with him, you can't be happy.
Tom'la beraber kalıyorum.
- I'm sticking with Tom.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have hardly any money with me.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have almost no money with me.
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
- I took sides with them in the argument.
Yanında bozuk para var mı?
- Do you have small change with you?
Gözleri kapalı olarak onun yanına oturdu.
- She sat next him with her eyes closed.
Tom böyle bir şey yapamaz ve yanına kar kalmaz.
- Tom can't do such a thing and get away with it.
Ben özellikle bu canlı portreden memnunum.
- I am pleased with this vivid portrait in particular.
O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.
- She smiled at me with friendly brown eyes.
Leyla, Sami ile beraber uyuşturucu kullanıyordu.
- Layla was doing drugs with Sami.
Emily ile beraber gitmek istiyorum.
- I want to go together with Emily.
Tom, Mary ile e-posta vasıtasıyla bağlantı kurabilir.
- Tom can get in touch with Mary by email.
O, onu benim yardımım vasıtasıyla yapıyor.
- He is doing it with my help.
Tom ateş yüzünden yatakta.
- Tom is in bed with a fever.
Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
- The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
O işle, o ayda 500 doların üzerinde kazanmaktadır.
- He earns over 500 dollars a month with that job.
Tom masanın üzerindeki yemeği birkaç dakika içinde yemiş.
- Within a few minutes Tom had eaten up all the food on the table.
Maria yatalaktı. Dışarıdaki dünyayla tek irtibatı televizyon yayınları aracılığıyla oluyordu.
- Maria was bedridden. The only contact she had with the outside world was via the TV broadcasts.
Her şey onun aracılığıyla var oldu ve var olan hiçbir şey onsuz olmadı.
- All things were made by him; and without him was not any thing made that was made.
Televizyonda, yüzünde ciddi bir görünümü olan birisi ülkemizin geleceği ile ilgili sorunlar hakkında konuşuyor.
- On TV someone with a serious look on his face is talking about the problems of our country's future.
O şirketin yeni bilgisayar mimarisi ile ilgili bir sorun vardı. Onlar şimdi bir iptal çılgınlığını gözden geçirecekler.
- There was a problem with the architecture of that company's new computer. They're going through a recall frenzy right now.
Bunun üzerine Tom'a yardım edemeyiz.
- We can't help Tom with that.
Eğer istiyorsan bizimle birlikte gelebilirsin.
- Come along with us if you like.
Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
Endişelenme. Ben seninle kalacağım.
- Don't worry. I'll stay with you.
Seninle seyahat etmek istiyorum.
- I want to travel with you.
Çok sayıda tutucu Amerikalı onunla aynı fikirdeler.
- Many conservative Americans agreed with him.
Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Benimle dans etmek ister misin?
- Would you like to dance with me?
Kulübün bütün üyeleri benimle anlaştılar.
- All the members of the club agreed with me.
Ben, bir dereceye kadar sizinle aynı fikirdeyim.
- I agree with you to a degree.
Bu bağlamda, ben tamamen sizinle aynı fikirdeyim.
- In that respect, I agree with you completely.
Yeteneğin sayesinde çok para kazanabilmelisin.
- With your talent, you should be able to make a lot of money.
Yardımın sayesinde başarabildim.
- With your help, I could succeed.
Hastalık nedeniyle ödevimde erkek kardeşime yardım ettirmek zorunda kaldım.
- I had to have my brother help me with my homework due to illness.
Biz kaza nedeniyle nadir bir durumla karşılaştık.
- We were faced with an unusual situation because of the accident.
Bence herkes biraz pişmanlık ile kendi çocukluğuna geri bakar.
- I think everyone looks back on their childhood with some regret.
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
Yenisiyle karşılaştırıldığında benim arabam külüstür gözüküyor.
- My car looks shabby in comparison with his new one.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Bununla bir sorunun var mı?
- Do you have a problem with this?
Tom bununla birlikte uzaklaşmayacaktır.
- Tom won't get away with this.
We are with you all the way.
And keep each other company in spite, / As rivals in your common mistress, fame, / And with faint praises one another damn;.
I am fain to dine and sup with water and bran.
Many hatchets, knives, & pieces of iron, & brass, we see, which they reported to have from the Sasquesahanocks a mighty people, and mortal enemies with the Massawomecks.
You're either with us or you're against us.
- You are either with us, or against us.
If you're not with us, you're against us.
- If you're not with us then you're against us.
She owns a motorcycle with a sidecar.
He went with his friends.
With her they flourish'd, and with her they die.
He was sick and lame of the scurvy, so as he could but lie in the cabin-door, and give direction, and, it should seem, was badly assisted either with mate or mariners.
Jack is sick today and doesn't really seem with it.
I am often confused with my brother.
- I'm often confused with my brother.
In Ankara, I made clear that America is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.
- In Ankara, I made clear that the United States is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.