Batman, Robin ile arkadaştır.
- Batman is friends with Robin.
Lütfen bir dolmakalem ile yaz.
- Please write with a pen.
Bu işi bitirir bitirmez seninle birlikte olacağım.
- I'll be with you as soon as I finish this job.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
Dün kardeşlerim ve arkadaşlarım beraber süper bir akşam geçirdik ve mangal da çok iyidi.
- We had a great evening yesterday with my brothers and my friends, and the barbecue was very good, too.
Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.
- As long as you are with him, you can't be happy.
Yanımda neredeyse hiç param yok.
- I have hardly any money with me.
Benim yanımda şemsiyem vardı fakat arkadaşımın yoktu.
- I had an umbrella with me but my friend did not.
Yanında sadece 100 yeni vardı.
- He had only one hundred yen with him.
Ben, bu tartışmada onların yanında yer aldım.
- I took sides with them in the argument.
Tom böyle bir şey yapamaz ve yanına kar kalmaz.
- Tom can't do such a thing and get away with it.
Gözleri kapalı olarak onun yanına oturdu.
- She sat next him with her eyes closed.
O, arkadaş canlısı kahverengi gözlerle bana gülümsedi.
- She smiled at me with friendly brown eyes.
Benimle Lady Gaga'nın bir canlı konserini seyretmeye gitmek isteyen biri varmı?
- Is there anybody who would like to go see a live concert of Lady Gaga with me?
Merhaba çocuklar, ben Tom'um ve Mary ile beraber buradayım.
- Hello guys, I'm Tom and I'm here with Mary.
Tom Mary ile beraber çıkmamı öneren kişiydi.
- Tom was the one who suggested that I go out with Mary.
O, onu benim yardımım vasıtasıyla yapıyor.
- He is doing it with my help.
Tom, Mary ile e-posta vasıtasıyla bağlantı kurabilir.
- Tom can get in touch with Mary by email.
Oyuncuların çoğu grip yüzünden keyifsiz oldukları için koç oyunu iptal etti.
- The coach called off the game because many of the players were down with the flu.
O, soğuk algınlığı yüzünden yatakta.
- She is in bed with a cold.
Tom masanın üzerindeki yemeği birkaç dakika içinde yemiş.
- Within a few minutes Tom had eaten up all the food on the table.
Kazağı üzerinde uyuyakaldı.
- She fell asleep with her sweater on.
Her şey onun aracılığıyla var oldu ve var olan hiçbir şey onsuz olmadı.
- All things were made by him; and without him was not any thing made that was made.
Sen tamamen ödevlerin aracılığıyla mısın?
- Are you completely through with your homework?
Bu konu ile ilgili olarak söyleyeceğin bir şey var mı?
- Do you have anything to say with regard to this matter?
Su yasası bir kaynak olarak suya sahip olma, kontrolü ve kullanımı ile ilgili hukuk alanıdır.
- Water law is the field of law dealing with the ownership, control, and use of water as a resource.
Bunun üzerine Tom'a yardım edemeyiz.
- We can't help Tom with that.
Bizimle gelmek ister misiniz?
- Do you want to come with us?
Sen bizimle Beyaz Saray'a kadar gelecek yeni köpek yavrusu kazandın.
- And you have earned the new puppy that's coming with us … to the White House.
Seninle seyahat etmek istiyorum.
- I want to travel with you.
Seninle Fransızca kullanmayı bıraktım.
- I've quit using French with you.
Onunla beraber olduğun sürece mutlu olamazsın.
- As long as you are with him, you can't be happy.
Kızı onunla birlikte herhangi bir yere gitmeye isteklidir.
- His daughter is eager to go with him anywhere.
Mağazaya benimle gelecek misin?
- Will you come with me to the store?
Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
- Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
Ben sizinle birlikte gitmek için hazırım.
- I am ready to go with you.
Sizinle yaşamayı seviyorum.
- I love living with you.
Yardımın sayesinde başarabildim.
- With your help, I could succeed.
Yeteneğin sayesinde çok para kazanabilmelisin.
- With your talent, you should be able to make a lot of money.
Tom soğuk algınlığı nedeniyle hastalandı ve okula gidemedi.
- Tom came down with a cold and couldn't go to school.
Tom soğuk algınlığı nedeniyle hastalandı.
- Tom came down with a cold.
O bir hafta içinde geri dönecek.
- She will be back within a week.
Sonunda, Almanlar geri çekilmeye zorlandı.
- In the end, the Germans were forced to withdraw.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Tüm insanlar özgür, şeref ve haklar bakımından eşit doğar. Akıl ve vicdana sahiplerdir ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir.
- All human beings are born free and equal in dignity and rights. They are endowed with reason and conscience and should act towards one another in a spirit of brotherhood.
Ben bununla ilgilenmiyorum.
- I am not concerned with this.
Bununla bir sorunun var mı?
- Do you have a problem with this?
We are with you all the way.
And keep each other company in spite, / As rivals in your common mistress, fame, / And with faint praises one another damn;.
I am fain to dine and sup with water and bran.
Many hatchets, knives, & pieces of iron, & brass, we see, which they reported to have from the Sasquesahanocks a mighty people, and mortal enemies with the Massawomecks.
If you're not with us, you're against us.
- If you're not with us then you're against us.
You're either with us or you're against us.
- You are either with us, or against us.
She owns a motorcycle with a sidecar.
He went with his friends.
With her they flourish'd, and with her they die.
He was sick and lame of the scurvy, so as he could but lie in the cabin-door, and give direction, and, it should seem, was badly assisted either with mate or mariners.
Jack is sick today and doesn't really seem with it.
Happy is the man who is contented with his lot.
- Happy is the man who is content with his lot.
In Ankara, I made clear that America is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.
- In Ankara, I made clear that the United States is not – and never will be – at war with Islam. We will, however, relentlessly confront violent extremists who pose a grave threat to our security.