wholly.

listen to the pronunciation of wholly.
İngilizce - Türkçe

wholly. teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

all
{i} hepsi

Hepsi bununla tamamlandı. - All is completed with this.

Onların hepsi lezzetliydi! - All of it was delicious!

wholly
büsbütün
wholly
tamamen

Ben tamamen sizinle aynı fikirde değilim. - I don't wholly agree with you.

Tamamen NTT'ye ait şirket, iyi kazanıyor. - The company, wholly owned by NTT, is doing well.

all
{i} her şey

Şu ana kadar yaptığın bütün şey her şeye kusur bulmak, keşke daha yapıcı bir şey söyleyebilsen. - All you ever do is nitpick. I wish you could say something more constructive.

Aşkta ve savaşta her şey adildir. - All's fair in love and war.

wholly
kamilen
wholly
bütünüyle
wholly
tümüyle
wholly
eksiksiz bir biçimde
wholly
eksiksiz olarak
all
bütün

Ana ve çocuk özel ihtimam ve yardım görmek hakkını haizdir. Bütün çocuklar, evlilik içinde veya dışında doğsunlar, aynı sosyal korunmadan faydalanırlar. - Motherhood and childhood are entitled to special care and assistance. All children, whether born in or out of wedlock, shall enjoy the same social protection.

Eğer yarın yağmur yağarsa, bütün gün evde kalacağım. - If it rains tomorrow, I will stay at home all day.

all
her iki taraf
all
tamamen

Haber tamamen Rusya'nın çöküşü hakkında idi. - The news was all about the collapse of the Soviet Union.

Tom tamamen bitkindi. - Tom was all worn out.

all
her biri

Her biri için bir dizüstü bilgisayar yerine bütün konularım için üç halkalı klasör kullanırım. - I use a three-ring binder for all my subjects instead of a notebook for each one.

Ben dünyadaki tüm kuşların efendisiyim ve sadece düdüğüme üflemek zorundayım ve her biri bana gelecektir. - I am master of all the birds in the world, and have only to blow my whistle and every one will come to me.

all
all fours dört ayak
all
all his life butun ömrünce
all
{s} özbeöz

O özbeöz Amerikalı bir adamla evlenmek istedi. - She wanted to marry an all-American man.

all
{s} her

Parlayan her şey altın değildir. - All that glitters is not gold.

Bill her zaman dürüsttür. - Bill is honest all the time.

all
tümü, tümünü
all
{s} tüm

Diğer tüm diller Uygurca'dan daha kolaydır. - All the other languages are easier than Uighur.

Bebek tüm gece ağladı. - The baby cried all night.

all
alayı
all
tümü

O tümüyle siyah giyindi. - She was dressed all in black.

Sıcak suyun tümünü kullanma. - Don't use all the hot water.

all
büsbütün

Tom büsbütün o kadar kötü olamaz. - Tom can't be all that bad.

all
all night bütün gece
all
diğe

Futbol takımımız kasabadaki diğer takımların tümünü yendi. - Our soccer team beat all the other teams in the town.

Ben senin yaşındayken, Virgil ve diğerlerinin hepsini ezbere bilirdim. - When I was your age, I knew Virgil and all the others by heart.

all
{s} bütün, tüm; hepsi: All roses have thorns. Bütün güller dikenlidir. He worked all day. Bütün gün çalıştı
wholly
bütün bütün
wholly
hep
wholly
tümden
wholly
z. tamamıyla, bütünüyle
İngilizce - İngilizce
purely
completely and entirely; to the fullest extent
completely
{a} totally, completely, perfectly
{a} all
holly
In a whole or complete manner; entirely; completely; perfectly
completely, totally, fully, absolutely
emphasis You use wholly to emphasize the extent or degree to which something is the case. While the two are only days apart in age they seem to belong to wholly different generations For urban areas this approach was wholly inadequate = completely, entirely. completely
exclusively and solely
To the exclusion of other things; totally; fully
to a complete degree or to the full or entire extent (`whole' is often used informally for `wholly'); "he was wholly convinced"; "entirely satisfied with the meal"; "it was completely different from what we expected"; "was completely at fault"; "a totally new situation"; "the directions were all wrong"; "it was not altogether her fault"; "an altogether new approach"; "a whole new idea"
wholly.