Tom komşusuyla bir kuyuyu paylaştı.
- Tom shared a well with his neighbor.
Tom çok fazla su kullanmamak için dikkatli olmak istiyor. Onun kuyusu neredeyse kuru.
- Tom wants to be careful not to use too much water. His well is almost dry.
Annem İngilizce'yi çok iyi konuşamaz.
- My mom doesn't speak English very well.
Bu kravat sana çok iyi uyuyor.
- That tie suits you very well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
Bu petrol kuyusu günde 100 varilden daha fazla üretiyor.
- This oil well produces more than 100 barrels per day.
Bu petrol kuyusu beni zengin edecek.
- This oil well is going to make me rich.
İsviçre, çok güzel bir ülkedir ve ziyaret edilmeye değerdir.
- Switzerland is a very beautiful country and well worth visiting.
Güzel, gece çok uzun, değil mi?
- Well, the night is quite long, isn't it?
Bir şeye odaklan ve onu iyi yap.
- Focus on one thing and do it well.
Kafamda çok şeyler olduğu için dün gece iyi uyuyamadım.
- I couldn't sleep well last night because there were lots of things on my mind.
Mary her zaman bakımlı ve modaya uygun olarak giyimlidir.
- Mary is always well-groomed and fashionably dressed.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Pekala... Evim yeterince büyük değildir.
- Well... My house isn't big enough.
Şimdiye kadar her şey yolunda gidiyor.
- So far everything has been going well.
Sanırım her şey yolunda gidiyor.
- I think everything is going well.
Habere sevinçten çıldırmış olabilir.
- She may well be beside herself with joy at the news.
Her şahıs tek başına veya başkalarıyla birlikte mal ve mülk sahibi olma hakkına sahiptir.
- Everyone has the right to own property alone as well as in association with others.
Tom'un hali vakti çok yerinde değil.
- Tom isn't very well off.
Dediklerine göre ev sahibinin zamanında hali vakti yerindeymiş.
- They say the landlord used to be well off.
Peki Tom, bugün senin şanslı günün.
- Well, Tom, today is your lucky day.
Bay Brown Japonca'yı çok iyi konuşur.
- Mr Brown speaks Japanese very well.
Tony, çok iyi tenis oynayabilir.
- Tony can play tennis very well.
Oh evet,haklısın.Pekala,bu senin ekonomik olan alışveriş şeklin öyleyse.
- Oh yes, you're right. Well, it's the way you shop that's tight-fisted then.
Pekala, bunu sen yapmadıysan, öyleyse kim yaptı?
- Well, if you didn't do it, then who did?
Almadan önce arabayı iyice incelemelisin.
- You should inspect the car well before you buy it.
O, Japonya tarihine iyice aşina oldu.
- He got well acquainted with the history of Japan.
Sanırım söylemek istediğim bir şeyi neredeyse tamamen söylemek için yeterince iyi şekilde Fransızca konuşabilirim.
- I think I can speak French well enough to say pretty much anything I want to say.
Tom tamamen iyi bir şekilde anlayabiliyor.
- Tom can understand perfectly well.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Tom hâlâ iyi durumda.
- Tom is still doing well.
Peki, belirsizliğin ekonomik faturası ne olacak?
- Well, what about the economic price to be paid due to uncertainty?
Peki, hangi sporları seversin?
- Well, what sports do you like?
Sergi bir ziyarete oldukça değer.
- The exhibition is well worth a visit.
O oldukça güzel söyledi.
- She sang pretty well.
Spor hem zihni hem bedeni sağlıklı yapar.
- Sports make us healthy in mind as well as in body.
Hasta da olsa sağlıklı olsa o her zaman mutludur.
- Whether sick or well, she is always cheerful.
Eğer hiç kimse onları bizim kadar iyi bilmiyorsa hatalarımızı kolayca unutabiliriz.
- We forget our faults easily if no one knows them as well as us.
Bu kitap sana epey faydalı olabilir.
- This book may well be useful to you.
Yeni metot epeyce düşünmeye değer.
- The new method is well worth consideration.
O, dağcılıktan hoşlanır ve Japonya'nın dağlarını oldukça iyi bilir.
- He likes mountaineering and knows the mountains of Japan quite well.
Hoşlanmadan yediğiniz yiyecekler iyi sindirilmeyecektir.
- Food you eat that you don't like will not be digested well.
Pekala, ben sadece tost ve kahve alacağım.
- Well, I'll only take toast and coffee.
Bizim yapay adamız, henüz çok iyi ormanlık alan değil.
- Our artificial island isn't very well forested yet.
Bir dizüstü, bir masaüstünden daha iyidir.
- A laptop is better than a desktop.
Çok daha iyi hissediyorum.
- I'm feeling a lot better.
Twitter'ın sloganı Dünyanızda nelerin yeni olduğunu keşfetmenin en iyi yolu.'dur.
- The motto of Twitter is The best way to discover what's new in your world.
Yönetici ve moderatörler en iyi dil aracı Tatoeba Project için çalışıyorlar.
- Administrator and moderators are working for the best language tool, Tatoeba Project.
Karıncalar iyi organize edilmiş bir topluma sahiptir.
- Ants have a well-organized society.
Benjamin Harrison'un kampanyası iyi organize edilmişti.
- Benjamin Harrison's campaign was well-organized.
O çok varlıklı değil.
- She is not very well off.
Eskisi kadar varlıklı değil.
- He is not as well off as he used to be.
Çocuklarınız çok uslu.
- Your children are very well behaved.
Mary iyi fizikli genç bir kadın oldu.
- Mary became a well rounded young woman.
İyi yapılmış bir işle ilgili seni tebrik ederim.
- I congratulate you on a job well done.
Tom sürücü belgesini almak için sürücü testinde yeterince iyi yapamadı.
- Tom didn't do well enough on the driver's test to get a driver's license.
O yeterince iyi okuyabilir.
- He can read well enough.
O bu işe başladığından beri oldukça iyi durumda.
- He has been well off since he started this job.
Bizim restoran en iyisidir.
- Our restaurant is the best.
Sınavda elimden gelenin en iyisini yapacağım.
- I'll do my best on the test.
Sen benden daha iyisin.
- You're better than I am.
Tom Mary'ye ödünç para vermekten daha iyisini bilmeliydi.
- Tom should have known better than to lend money to Mary.
Çalışma şartlarını iyileştirmek istiyorlar.
- They want to better their working conditions.
Bifteğimi iyi pişmiş istiyorum.
- I'd like my steak well done.
Etimi iyi pişmiş severim.
- I like my meat well done.
Eski karımı hâlâ özlüyorum ama benim amacım iyileşmek.
- I still miss my ex-wife, but my aim is getting better.
Biz iyileşmek zorundayız.
- We have to get better.
Bu iyi bir kitaptır ama şu daha iyidir.
- This is a good book, but that is better.
Nakido, Twitter'dan daha iyidir.
- Nakido is better than Twitter.
Ben vokal müziği enstrümantal müzikten daha çok severim.
- I like vocal music better than instrumental music.
Ben kahveyi daha çok severim.
- I like coffee better.
eğer basitçe açıklayamıyorsan, onu iyice anlayamamışsın.
- If you can't explain it simply, you don't understand it well enough.
Tom zengin olmalı. O çok güzel bir araba sürüyor.
- Tom must be well off. He drives a very nice car.
Yapabileceğinin en iyisi bu mu?
- Is that the best you could do?
Yapabileceğinin en iyisini yaptın.
- You've done the best you can do.
En çok bu kitabı seviyorum.
- I like this book best.
O en çok seyahat etmekten hoşlanır.
- She likes traveling best of all.
En fazla üç saat satın aldık.
- We've bought three hours at best.
En iyi biçimde sonuçlanmasını umuyoruz.
- We're hoping for the best.
Scars have been with us since well before the first man cut his finger on a flint knife.
Ken'in adı çıkmış köpeğinin nerede olduğu Tom'un görüş alanının çok ötesinde bir sorun.
- The whereabouts of Ken's notorious dog is an issue well beyond Ken's ken.
Elimden geldiğince şiiri en iyi şekilde çevirdim.
- I translated the poem the best I could.
O, fırsatı en iyi şekilde değerlendirdi.
- He made the best of the opportunity.
Sınavı geçmek için elimden geleni yapacağım.
- I will do my best to pass the examination.
Sınavı geçmek için elimden geleni yapacağım.
- I'll do my best to pass the examination.
He does his job well.
On leaving the operating table it is well to put the patient in a bed previously warmed and supplied with hot cans.
Hey, you should've seen it, it was well good.
Blood welled from the wound.
Her eyes welled with tears.
It was a bit...well...too loud.
They're having a special tonight: $1 wells.
B: Well, I guess we're sleeping under the stars tonight.
A well done steak.
Well, well, well, what do we have here?.
That author is well known.
I had been sick, but now I'm well.
I hope this letter finds you in good health.
- I hope this letter finds you well.
Having 200,000 entries is all well and good, but the data will be useless unless people can find what they need.
It was a job well done.
Well done John, here's a biscuit for you..
She liked her steaks well done.
Don't order the well drinks there. They use the cheapest stuff they can find.
The house was well off for spectacular views over the surrounding countryside.
He is very well off as a result of his illegal money-making activities.
That was well put! I couldn't have said it better myself!.
with sarcasm) Well, well. Look who's back. And they said we'd never see him again.
with sarcasm) Well, well, well. Look who's back. And they said we'd never see him again.
a well-appointed kitchen.
The basics of a well-built garden.
A well-built teenage boy in a soiled black leather studded vest and black jeans was crouched in the far corner of the cellar, waiting for us.
How are you to bid a starving man to wait when you put him down at a well-covered board?.
The sculptor Botero—influenced perhaps by Maillol’s love of well covered women—created in 1981 an overweight, stumpy couple.
If the parser says it is good, then it must be well-formed and is part of the language.
This program works correctly on all well-formed formulas but it blows up on illegal input.
A common approach is for the server to accept messages at a well-known port.
A well-mannered gentleman always allows others first.
The boy is well-meaning enough, but he usually ruins things one way or another.
He was expecting a large inheritance from a well-off aunt.
The writer is never enthusiastic and rarely Imaginative. His lines flow with the smoothness of a well-oiled machine.
He is a well-thought-of and endearing old fellow.
He pulled out a well-thumbed dictionary and began searching for a translation.
He beat the familiar and well-trodden path to her door.
You did not win because I was sloppy. You bested me, Uncle. I've never seen you fight like that before.”.
I did my best.
I’ve had enough of cycling with you chaps. I can spend my Sundays better than in tormenting cats and quarrelling and fighting.”.
He quickly found Ali his better in the ring.
... PRESIDENT BARACK OBAMA: Well, thank you very much, Jim, for this opportunity. I want to ...
... In 2011, even more ideas were tried, well over 13,000, and ...