Bana hangi yöne gideceğini sordu.
- He asked me which way to go.
Japonya ve Çin, pek çok yönden birbirinden farklıdır.
- Japan and China differ from each other in many ways.
En iyi öğrenme yöntemi hata yapmaktır.
- The best way to learn is to make mistakes.
Biz bunu son kez senin yönteminle denedik ve işe yaramadı.
- We tried it your way last time and it didn't work.
Tom onu usulüne göre yaptırdı.
- Tom got it done right way.
İşleri bizim usulümüzle yapmak zorunda kalacaksın.
- You'll have to do things our way.
Bizim tarafa yolun düşerse, bize uğramayı unutma.
- Be sure to drop in on us if you come our way.
Hanımefendiler ve beyefendiler, lütfen bu tarafa gelin.
- Ladies and gentlemen, please come this way.
Sen benim tarzımı sevmiyorsan onu kendi tarzınla yap.
- Do it your own way if you don't like my way.
Çok mantıklı bir düşünme tarzın var.
- You have a very logical way of thinking.
Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
- Fortunately they had no storms on the way.
Yolu bilmediklerinden, çok geçmeden kayboldular.
- As they didn't know the way, they soon got lost.
Korkarım onu bu şekilde yaparak ilerleme kaydedemeyeceğiz.
- I'm afraid we'll get nowhere doing it this way.
Rusçamın hâlâ iyi olmadığını biliyorum fakat kaydettiğim ilerlemeden oldukça mutluyum.
- I know my Russian still has a long way to go, but I’m pretty happy with the progress I’ve made.
Tom'un son zamanlardaki davranış tarzı hakkında ne düşünüyorsun?
- What do you think of the way Tom has been behaving lately?
Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi.
- He grumbled about the way they treated him.
Bir dil öğrenmenin geleneksel yolu olsa olsa birinin görev duygusunu tatmin edebilir ama o bir sevinç kaynağı olarak hizmet edemez. Ayrıca muhtemelen başarılı olmayacaktır.
- The traditional way of learning a language may satisfy at most one's sense of duty, but it can hardly serve as a source of joy. Nor will it likely be successful.
Köylülerin durumu birçok yönden on yıl öncesine göre daha iyi.
- The situation of the villagers is better than ten years ago in many ways.
Bir kişinin bir şeye bakış şekli onun durumuna bağlıdır.
- A person's way of looking at something depends on his situation.
Göl buradan uzun bir mesafedir.
- The lake is a long way from here.
O zamandan beri büyük mesafe kaydettik.
- We've come a long way since then.
Tom buradan uzakta yaşamaktadır.
- Tom lives a long way from here.
Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
- I went all the way to see her only to find her away from home.
Tom Mary'nin davranış şeklini onaylamıyor.
- Tom doesn't approve of the way Mary's been behaving.
Onların ona davranış tarzı hakkında söylendi.
- He grumbled about the way they treated him.
Kız kardeşim ve ben her bakımdan farklıyız.
- My sister and I are different in every way.
Bir bakıma uzun boyunlu ve dişsiz çok büyük çenesi olan dev dinozorlar gibi şu görüntüler ortaya çıktı.
- Those shadows appeared in a way like giant dinosaurs, with a long neck and a very big jaw without teeth.
1. We first met way back in the 70's.
2. I think she is way too cool.
Saat dokuz civarında ben tekrar yolumda olacağım.
- Around nine o'clock I'll be on my way back again.
Yolumu nehir civarında kaybettim.
- It was near the river that I lost my way.
We're walking along the Way now.
Ten minutes into the run Tang slowed, Welch calling out her speed as she lost way.
on a time as they together way'd, / He made him open chalenge .
I'm way tired.
It's a long way to Tipperary, / it's a long way to go.
I'm a way better singer than she.
... paved the way for the coming of the British monarchy? ...
... ok and by the way for the record an amazing catch ...