Tom Mary'ye uyarıcı bir görüntü verdi.
- Tom warf Mary einen warnenden Blick zu.
Bunun olabileceği konusunda seni uyarmalıydım.
- Ich hätte dich warnen sollen, dass das passieren kann.
Sana bir uyarıda bulunmak için seninle görüşmek zorunda kaldım.
- I had to see you to give you a warning.
Keşke uyarılarını dinleseydim.
- I wish I had listened to your warnings.
Çok kısa bir uyarı veya açıklama akıllı bir kişi için yeterlidir.
- A very brief warning or explanation is enough for an intelligent person.
Herkesi uyarmak için önde koştum.
- I ran ahead to warn everybody.
Seni uyarmak istedim.
- I wanted to warn you.