Lightning struck the tower.
- Yıldırım kuleyi vurdu.
The clock has already struck noon.
- Saat zaten öğleyi vurdu.
They were ready to run the risk of being shot by the enemy.
- Onlar düşman tarafından vurulma riskini göze almaya hazırdılar.
The policeman was off duty when he was shot to death.
- Polis vurularak öldürüldüğünde izinliydi.
He was smitten with your mother.
- O senin annene vurulmuş.
Dan was immediately smitten with Linda.
- Dan hemen Linda'ya vuruldu.
I asked Tom to stop pounding on the wall.
- Tom'un duvara vurmasını bırakmasını istedim.
My heart is pounding so hard it feels like it's going to explode.
- Kalbim o kadar çok sert vuruyor ki patlayacakmış gibi geliyor.
A massive earthquake of magnitude 8.8 hit the Japanese islands today.
- 8.8 büyüklüğündeki büyük deprem bugün Japon adalarını vurdu.
If it had not been for his timely hit, our team would have lost the game.
- Zamanında vuruş olmasaydı, bizim takım oyunu kaybetmiş olurdu.
The rain was beating against the windows.
- Yağmur pencerelere vuruyordu.
I saw him beating the animal.
- Onun hayvana vurduğunu gördüm.
He has a high batting average.
- Onun yüksek bir topa vuruş averajı vardır.
Tom knocked Mary down.
- Tom Mary'ye vurup yere serdi.
Tom knocked him down.
- Tom ona vurup yere yıktı.
It was a bright cold day in April, and the clocks were striking thirteen.
- Nisanda aydınlık soğuk bir gündü ve saat on üçü vuruyordu.
I've never beaten Tom.
- Ben hiç Tom'a vurmadım.
Have you ever beaten your dog?
- Hiç köpeğine vurdun mu?
I saw Tom hitting Mary.
- Tom'un Mary'ye vurduğunu gördüm.
We couldn't stop him from hitting her.
- Onun ona vurmasını engelleyemedik.
Tom whacked the dog with his cane.
- Tom bastonu ile köpeğe vurdu.
The rain beats against the window pane.
- Yağmur pencere camına vuruyor.
Have you ever beaten your dog?
- Hiç köpeğine vurdun mu?