Benzin istasyonu bir kilometre ileride.
- A gas station is one kilometer ahead.
Programın bir hafta ilerisindeyiz.
- We're a week ahead of schedule.
İz başta kaba görünüyordu.
- The trail ahead looked rough.
Önceden telefon etmeliydik ve bir masa ayırtmalıydık.
- We should have phoned ahead and reserved a table.
Gerçekten önceden telefon etmeliydin.
- You really should've phoned ahead.
İlerlemenin sırrı başlamaktır.
- The secret of getting ahead is getting started.
Önden buyuralım ve yiyelim.
- Let's go ahead and eat.
Ben önde kırmızı bir araba görüyorum.
- I see a red car ahead.
Benzin istasyonu bir kilometre ileride.
- A gas station is one kilometer ahead.
İleride başka bir gemi gördük.
- We saw another ship far ahead.
Kahkaha bir cam sileceği gibidir. Yağmuru durduramaz, ancak seni ileri doğru hareket ettirir.
- Laughter is like a windshield wiper. It can't stop the rain, but it lets you move ahead.
Programdan ilerdeyiz.
- It's ahead of schedule.
Herkes hız limitine uyuyordu, bu yüzden ilerde muhtemelen bir hız tuzağı olduğunu biliyordum.
- Everybody was obeying the speed limit, so I knew there was likely a speed trap ahead.
Onlar yavaşca ileriye doğru hareket etti.
- They moved ahead slowly.
Önden buyuralım ve yiyelim.
- Let's go ahead and eat.
Sen önden git. Ben yakında sana yetişirim.
- Go on ahead. I'll catch up with you soon.
Tom cut in front of the entire line.
- Tom drängelte sich ganz vorne in die Warteschlange.
A chauffeur sat in front.
- Ein Fahrer saß vorne.
The results of the ballot are a foregone conclusion.
- Die Abstimmungsergebnisse stehen praktisch von vornherein fest.