Bana ders anlatmak zorunda değilsin.
- You don't have to lecture me.
Ders iki bölümden oluşuyor; biri teorik, diğeri pratik.
- The lecture is composed by two parts, one theoretical, the other practical.
Çok az sayıda kişi derse geldi.
- Few people came to the lecture.
Profesör, Orta Doğu üzerine bir ders verdi.
- The professor gave a lecture on the Middle East.
Senin tarafından ders verilmem gerekmiyor.
- I don't need to be lectured by you.
Özellikle, ben bir üniversite okutmanıyım.
- Specifically, I'm a university lecturer.
Sadece örgütlenmemiş okutmanlardan nefret etmiyor musunuz?
- Don't you just hate unorganized lecturers?
His lecture started on time.
- Seine Vorlesung begann pünktlich.
She was very bored during the lecture.
- Sie war während der Vorlesung sehr gelangweilt.