Tom şiddetle yumruğunu masaya vurdu.
- Tom pounded the table violently with his fists.
Rüzgar şiddetle esiyor.
- The wind is blowing violently.
Seller, şiddetli rüzgar fırtınaları, kuraklıklar, öldürücü donlar ve hava kirliliği sorunları hepsi,ara sıra, modern toplumu etkilenmiştir.
- Floods, violent wind storms, droughts, killing frosts, and the problems of air pollution have all, on occasion, influenced modern society.
John, eşi ile şiddetli bir tartışma yaşadı.
- John had a violent quarrel with his wife.
Tom sert ve tehlikelidir.
- Tom is violent and dangerous.
Ben sert bir insan değilim.
- I'm not a violent person.
The artist expressed his emotional theme through violent colors.
... causing pressure and heat to violently rise. ...