Çok kibar olsa bile ona kesinlikle güvenmiyorum. - Even if he's very nice, I don't really trust him.
Benim çok iyi bir sözlüğüm yok.
- I haven't a very good dictionary.
Tokyo çok büyük bir şehirdir.
- Tokyo is a very big city.
I am very against the legalisation of drugs - Uyuşturucuların yasalaşmasına tümüyle karşıyım.
We got very drunk. - Zilzurna sarhoş olduk.
You are the very definition of love - Sen aşkın ta kendisisin.
Tom'un pek çok arkadaşı yok.
- Tom doesn't have very many friends.
Yemek hakkında pek müşgülpesent değilim.
- I'm not very particular about food.
Köpeklere çok düşkündür.
- She is very fond of dogs.
Mac, benim arkadaşım. O, köpekleri çok sever.
- Mac is my friend. He likes dogs very much.
He left his last job for very this reason - İşinde tam bu yüzden ayrıldı.
O, tam çalma anında tespit edildi.
- He was detected in the very act of stealing.
Bu tam aradığım video.
- This is the very video I have been looking for.
Marcus had scratched a door; the very one I had just entered moments ago, with a pen that had run out of ink - Marcus birkaç dakika önce girmiş olduğum aynı kapıyı mürekkebi tükenmiş bir kalemle çizdi.
Avrupa'ya gitmek çok heyecan verici ama aynı zamanda korkutucu.
- Going to Europe is very exciting, but also scary.
Tom'un yaptığı çok emniyetli olmayan tek şey her Web sitesi için aynı şifreyi kullanmasıdır.
- One thing Tom does that isn't very safe is that he uses the same password for every website.
Those were his very last words - Bunlar onun en son sözleriydi.
Kritik anlarda en güçlülerin bile zayıflara ihtiyacı vardır.
- In critical moments even the very powerful have need of the weakest.
O, makyaj yapmadığı zaman bile, o çok güzeldir.
- Even when she's not wearing makeup, she's very beautiful.
This is the very proof of God's grace - Bu Tanrı'nın lütfunun kati kanıtıdır.
Leyla ve Sami çok korkunç bir katil çiftiydi.
- Layla and Sami were a very gruesome couple of killers.
Seri katillerin çoğu, çocukluklarında şiddete maruz kalmışlardır, ama çocukluklarında şiddete maruz kalan çok az insan, sonradan seri katil olmuştur.
- Most serial killers have experienced brutal childhoods, but very few people who experienced brutal childhoods later become serial killers.
O salt melodi bana gençliğimi hatırlattı.
- That very tune reminded me of my adolescence.
Laura elbiseleri hakkında çok özel.
- Laura is very particular about her clothes.
O özel sorunun çok iyi üstesinden geldin.
- You handled that particular problem very well.
This is the very house where we stayed - Oturduğumuz gerçek (asıl) ev buydu.
Gerçekten çok mutluydum.
- I was really very happy.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Ben ırkçı değilim, ama ile başlayan her cümlenin gerçekten çok ırkçı olması muhtemeldir.
- Every sentence that starts with I'm not racist, but is likely to be very racist indeed.
O gerçekten çok zeki.
- He is very clever indeed.
Dünyanın dışı çok korkunçtur.
- The world outside is very scary.
Kötü! Çok kötü! Korkunç!
- It's bad! Very bad! Horrible!
Biz pek çok konuşmadık.
- We didn't talk very much.
Söylediğin çok komikti.
- What you said was very funny.
Bu çok komikti. Tekrar yap!
- That was very funny. Do it again!
Hanako keki çok fazla seviyor.
- Hanako likes cake very much.
Tom konserden çok fazla hoşlanmadı.
- Tom didn't enjoy the concert very much.
Bay Brown Japonca'yı çok iyi konuşur.
- Mr Brown speaks Japanese very well.
Babam, senin anneni çok iyi tanır.
- My father knows your mother very well.
Tom büyük bir olasılıkla geç kalacak.
- Tom is very likely to be late.
Tom çok sık şehre girer mi?
- Does Tom get into the city very often?
Tom çok sık öğle yemeğinden sonra bir saat şekerleme alır.
- Tom very often takes a nap for an hour after lunch.
Pekala, durumunuza anlayış göstereceğiz.
- Very well, we'll make allowance in your case.
Çok az sayıda samimi arkadaşı var.
- She has very few close friends.
Tom'un bir sürü tanıdığı olduğu hâlde çok az arkadaşı var.
- Tom has lots of acquaintances but very few friends.
Şu anda yapabileceğimiz çok az şey var.
- There's very little we can do now.
Araştırmalar, temel barınma ve gıda ihtiyaçları karşılanır karşılanmaz, ilave zenginliğin mutluluğa çok az şey kattığını gösteriyor.
- Studies show that once the basic needs of shelter and food are met, additional wealth adds very little to happiness.
Bu çok güzel bir şömine.
- This is a very nice fireplace.
Çok güzel görünümlü bir el yazısı var.
- She has very nice-looking handwriting.
Aynı hatayı tekrar yaptın.
- You have made the very same mistake again.
Ben sadece aynısını John'a söylüyordum.
- I was just saying the very same thing to John.
Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
- All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.
- Optimism is merely a lack of information.
Tehlikenin gayet farkındayım.
- I'm very much aware of the danger.
Tüm dünya bir sahnedir, insanlar da yalnızca birer oyuncu. Sahneye girer, çıkarlar ve zamanları boyunca yedi dönemden oluşan birçok oyun sergilerler.
- All the world is a stage, and all the men and women merely players. They have their exits and their entrances, and one man in his time plays many parts, his acts being seven ages.
İyimserlik yalnızca bir bilgi eksikliğidir.
- Optimism is merely a lack of information.
Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
- I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
Onu bulmam sadece bir şanstı.
- It was a mere chance that I found it.
Tadı çok güzel değildi.
- It didn't taste very good.
Akşam yemeği çok güzeldi.
- The dinner was very good.
Kim olduğunu çok iyi biliyorum.
- I know very well who you are.
İşinizde çok iyi olduğunuzu görüyorum.
- I see you're doing very well in your business.
O çok iyi bir öğretmendir.
- She's a very good teacher.
Ekmeğin üzerindeki tereyağı çok iyi.
- The butter on the bread is very good.
Beni doğum günü partisine davet etmesi çok kibarcaydı.
- He was very kind to invite me to his birthday party.
O, bize karşı çok kibar.
- She is very kind to us.
Geçen gece beni akşam yemeğine götürdüğün için çok çok teşekkürler.
- Thanks very much for having me to dinner the other night.
Onu bulmam sadece bir şanstı.
- It was a mere chance that I found it.
Ben gerçek bir balık değilim, ben sadece tamamen bir peluşum.
- I'm not a real fish, I'm just a mere plushy.
Bizler tanrılar değiliz, ancak katıksız insanlarız.
- We're not gods, but mere men.
O, tam çalma anında tespit edildi.
- He was detected in the very act of stealing.
Bu tam aradığım video.
- This is the very video I have been looking for.
Sen büyük ihtimalle haklısın.
- You are very likely right.
Tom büyük ihtimalle gelmeyecek.
- Tom isn't very likely to come.
O, büyük olasılıkla seçilecek.
- It's very likely that he'll be chosen.
Taro büyük olasılıkla üniversite giriş sınavını geçecek.
- Taro is very likely to pass the university entrance examination.
Onlar çok küçük giysi giyiyorlar.
- They wear very little clothing.
Sirk bizi çok eğlendirdi.
- The circus entertained us very much.
Sana çok, çok teşekkürler!
- Thank you very, very much!
You’re very tall.
That's the very tool that I need.
The very thought of defining this word is off-putting.
The very blood and bone of our grammar.
He tried his very best.
Tom is a mighty important figure in our town.
- Tom is a very important person in our town.
I was awfully confused by his question.
- I was very confused by his questions.
Flares exploded, Very lights went up, even tracer, and as Jim raced the Fiat down the track he had the impression of leaving a military tattoo at its climax.
It might very well rain this afternoon.
B: Very well. Let's go tomorrow then.
He knew very well how difficult it would be.
That was a bally foolish thing to do, old chap!.
What's so damned important about a football game?.
I had a positively wonderful time.
You are truly silly.
Aunt Bessy's Easter ham is always lip-smacking good.
You rang me last night but it was bear late and I didn't answer.
That's a gert big sandwich.
I'm way tired.
We do not have all that much time to finish.
Aunt Bessy's Easter ham is always lip-smackingly good.
After a day in the hot sun, he needed a shower in the worst way.
His concert was great.
- His concert was very good.
The university disciplined Mark Zuckerberg for hacking its database.
- Üniversite, Mark Zuckerberg'ı veritabanını hacklediği için disipline verdi.
Everyone can feed the database to illustrate new vocabulary.
- Herkes yeni kelimeleri göstermek için veritabanını besleyebilir.
The statistical data presented in her paper is of great use for us in estimating the frequency of the movement.
- Onun raporunda sunulan istatistiki veriler hareketin sıklığını tahmin etmede bizim için çok faydalı.
Food and blankets were given to the refugees.
- Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature.
- Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.
... very hierarchical way or you could choose not to. ...
... And like I said, we're very hands-on parents. ...