versin teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- bereket versin ki
- fortunately
Fortunately they had no storms on the way.
- Bereket versin ki, yolda fırtınayla karşılaşmadılar.
Fortunately, no lives were lost.
- Bereket versin ki, hiçbir can kaybı olmadı.
- Allah belasını versin
- (Konuşma Dili) Damn him!
- allah belânı versin
- damn you
- allah belâsını versin
- Damn it!
- ver
- give
I will give you this book.
- Bu kitabı sana vereceğim.
I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue.
- Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.
- allah belanı versin!
- god damn you!
- allah belanı versin!
- blast you!
- allah belasını versin!
- damn!
- allah belasını versin!
- plague take it!
- allah belasını versin!
- damn him!
- allah belasını versin!
- plague on it!
- allah belasını versin!
- (Argo) damn it!
- allah müstahakını versin
- damn it!
- allah müstahakını versin
- damn him!
- allah müstahakını versin
- damn her!
- allah sabır versin
- may god give you patience
- allah versin
- ask god for it
- allah versin
- may god help you!
- allah versin
- may you enjoy it!
- allah versin
- not me!
- bereket versin
- thank you
- ver
- (Bilgisayar) export
The export of arms was not allowed.
- Silah ihracatına izin verilmedi.
Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback.
- İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..
- ver
- (Bilgisayar) issue
I can't answer this question. I don't know anything about those issues.
- Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
One of the big issues in the campaign was taxes.
- Kampanyadaki en büyük konulardan birisi vergiydi.
- ver
- (Bilgisayar) export as
- ver
- {f} given
Food and blankets were given to the refugees.
- Yiyecekler ve battaniyeler mültecilere verildi.
Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children.
- Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.
- ver
- {f} rendering
- ver
- render
I cannot render a judgment on that.
- Bu konuda bir karar veremiyorum.
- ver
- {f} giving
Recently, they have not been giving her her paycheck on time.
- Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.
He responded by giving the OK gesture.
- EVET işareti vererek yanıtladı.
- ver
- gave
She gave him a clock.
- O, ona bir saat verdi.
She gave him a watch.
- O, ona bir saat verdi.
- ver
- {f} grant
The college granted him a scholarship.
- Üniversite ona bir burs verdi.
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
- ver
- brought forth
- ver
- mete out
- ver
- favour with
- ver
- bestow
That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine!
- Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!
The college bestowed an honorary degree on him.
- Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.
- ver
- bring forth
- Allah Belasını versin
- dadgummit
God damn it in küfür etmeden söylenişi.
- allah kolaylık versin
- Let God ease
- allah rahatlık versin
- Let God give comfort
- ver
- granted
We were granted the privilege of fishing in this bay.
- Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.
I took it for granted that she would agree with me.
- Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.
- Allah akıllar / akıl fikir versin
- (Konuşma Dili) Where is your good sense? l am surprised at you/him
- Allah belanı versin / vermesin
- (Konuşma Dili) God damn you!
- Allah belanı versin!
- God damn you!, blast you!
- Allah belasını versin!
- Damn!, Damn him!
- Allah cezanı versin / vermesin
- (Konuşma Dili) God damn you
- Allah ecir sabır versin
- May God give you/him patience (said in condolence)
- Allah gecinden versin
- May God ordain it to be late (used when mentioning death)
- Allah herkesin gönlüne göre versin
- May God grant the wishes of everyone
- Allah müstahakını versin
- damn him!, damn her!, damn it!
- Allah sabır versin
- (lar) may God give you patience
- Allah versin
- a) ask God for it, not me!, may God help you! b) may you enjoy it!
- Allah ömürler versin
- (uzun) may God give you (him/her) a long life!
- Bereket versin
- (said by a person who receives money to the other) Thank you
- akıl fikir mind: Allah akıl fikir versin
- May God cause you to think straight! Aklın fikrin neredeydi? Why didn't you think? Cafer'in aklı fikri tiyatroda. All Cafer thinks about is the theater
- allah belamı versin!
- (Argo) damn me!
- allah belanızı versin
- god damn you
- allah belasını versin
- damned
- allah belânı versin
- drat you
- allah belânı versin
- god curse you
- allah belâsını versin
- the Devil
- allah belâsını versin
- a plague on him
- allah belâsını versin
- dash it
- allah belâsını versin
- curse him
- allah belâsını versin
- dash it all
- allah gönlüne göre versin
- may the lord reward you
- allah kolaylık versin
- may god make it easy for you
- allah ne muradın varsa versin
- may the lord reward you
- allah uzun ömür versin
- may god give you a long life
- allah uzun ömür versin
- banzai
- allah uzun ömürler versin
- may god give you a long life
- allah ömürler versin
- may god give you a long life
- bereket versin
- thank heaven
- bereket versin
- see bereket ki
- bereket versin ki
- Thank goodness .../Thank God ...: Bereket ki kafa kağıdımı unutmadım. - Thank goodness I didn't forget my identity card
- bereket versin ki
- it's a good job that
- bereket versin ki
- luckily
Luckily, I was able to talk Tom out of doing that.
- Bereket versin ki, Tom'u onu yapmamaya ikna edebildim.
The guests have arrived early, but luckily I had already finished cooking.
- Misafirler erken geldi, ama bereket versin ki ben zaten yemek yapmayı bitirmiştim.
- bereket versin ki
- happily
Happily, the workaholic did not die.
- Bereket versin ki, işkolik ölmedi.
Happily, everyone rescued from the sea are alive and well.
- Bereket versin ki, denizden kurtarılan herkes hayatta ve iyi.
- bereket versin! Enjoy it!/May you benefit from it!
- (said by a seller to a customer at the conclusion of a sale)
- onun allah belasını versin!
- confound him
- ver
- seise
- ver
- favourwith
- ver
- reach
Tom thought about reaching for his gun, but decided not to.
- Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.
She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty.
- O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.
- ver
- cede