verdirmek

listen to the pronunciation of verdirmek
Türkçe - İngilizce
administer
to have (someone) give (something)
ver
give

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

ver
(Bilgisayar) export

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

ver
(Bilgisayar) issue

I voted for the bond issue. - Tahvil ihracı lehinde oy verdim.

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

ver
(Bilgisayar) export as
yemin verdirmek
swear
ver
{f} given

We tried to figure out the problem our professor had given us, but it seemed confusing. - Profesörün bize verdiği problemi çözmeye çalıştık fakat karışık görünüyordu.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

ver
{f} rendering
ver
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

ver
{f} giving

Recently, they have not been giving her her paycheck on time. - Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.

The object flew away to the south, giving out flashes of light. - Nesne, yanıp sönen ışıklar vererek, güneye doğru uçtu.

ver
gave

My uncle gave him a present. - Amcam ona bir hediye verdi.

She gave him a watch. - O, ona bir saat verdi.

ver
{f} grant

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

ver
brought forth
ver
mete out
ver
favour with
ver
bestow

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

The college bestowed an honorary degree on him. - Üniversite ona fahri doktora unvanı verdi.

ver
bring forth
ver
granted

He'll be granted American citizenship. - Ona Amerikan vatandaşlığı verilecek.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

ant verdirmek
to make (someone) promise
karar verdirmek
fasten down
karar verdirmek
decide
patlak verdirmek
set off
poz verdirmek
pose
ver
seise
ver
favourwith
ver
reach

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

Tom thought about reaching for his gun, but decided not to. - Tom silahına davranmayı düşündü fakat yapmamaya karar verdi.

ver
cede
yalan ifade verdirmek
suborn
yemin verdirmek
colloq . to make (someone) swear (to do something)
zorla karar verdirmek
forse an issue
Türkçe - Türkçe
Vermek işini yaptırmak, vermesini sağlamak
VER
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
VER
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
verdirme
Verdirmek işi
İngilizce - Türkçe

verdirmek teriminin İngilizce Türkçe sözlükte anlamı

ver
(Bilgisayar) sürüm

Bu sözlük en son sürüm değil. - This dictionary isn't the most recent version.

Eski sürümleri kontrol edin. - Check for old versions.

verdirmek