ver

listen to the pronunciation of ver
İngilizce - Türkçe
(Bilgisayar) sürüm

Ben az önce bu MP3 çaların en son sürümünü satın aldım. - I just bought the latest version of this MP3 player.

Eski sürümleri kontrol edin. - Check for old versions.

firmware ver
(Bilgisayar) ürün bilgisi sürümü
Türkçe - Türkçe
(Osmanlı Dönemi) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver $ : Âlim. Suhan-ver $ : Edip, şâir
(Osmanlı Dönemi) (-) f. "Sahib, mâlik; anlamlarına gelir ve birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dâniş-ver Âlim. Suhan-ver Edip, şâir
VER'A
(Osmanlı Dönemi) Korkaklık, havf
A'VER
(Osmanlı Dönemi) Tek gözlü. Bir gözü kör. Yek-çeşm.Âhirzamanda gelecek Süfyan adındaki bir zâlimden "Aver" diye rivayetlerde bahsedilmesi, sadece dünyayı görecek bir gözü olduğu ve âhireti görecek imân gözünün olmadığından kinayedir
Türkçe - İngilizce
(Bilgisayar) export

Our negotiations to lower export taxes suffered a big setback. - İhracaat vergilerini düşürme müzakerelerimiz büyük bir başarısızlıkla sonuçlandı..

The export of arms was not allowed. - Silah ihracatına izin verilmedi.

(Bilgisayar) issue

I can't answer this question. I don't know anything about those issues. - Ben bu soruya cevap veremem. Bu konular hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

Thus, the ethical issue remains: Should cigarette makers be allowed to target global markets? - Bu yüzden, etik sorun devam ediyor: sigara üreticilerine hedef küresel pazarlara izin verilmeli mi?

give

Fahrenheit is a German inventor who invented the thermometer. At the same time, his name is given to a unit of temperature. - Fahrenheit, termometreyi bulan Alman bir mucittir. Aynı zamanda onun ismi bir sıcaklık birimine verilmiştir.

I think I'm gonna sneeze. Give me a tissue. - Sanırım hapşıracağım... Bana bir mendil ver.

(Bilgisayar) export as
{f} given

Allen was given a problem that was impossible to solve. - Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.

Parents have a prior right to choose the kind of education that shall be given to their children. - Ana baba, çocuklarına verilecek eğitim türünü seçmek hakkını öncelikle haizdirler.

{f} rendering
render

I cannot render a judgment on that. - Bu konuda bir karar veremiyorum.

{f} giving

Recently, they have not been giving her her paycheck on time. - Son zamanlarda, ona maaş çekini zamanında vermiyorlar.

Television is a very important medium for giving information. - Televizyon bilgi vermek için çok önemli bir araçtır.

gave

My uncle gave me a present. - Amcam bana bir hediye verdi.

She gave him a clock. - O, ona bir saat verdi.

{f} grant

We were granted the privilege of fishing in this bay. - Bize bu koyda özel balık tutma izni verildi.

I took it for granted that she would agree with me. - Bana katılmayacağına hiç ihtimal vermemiştim.

brought forth
mete out
favour with
bestow

That's a real strongman, bestow upon him a goblet of wine! - Gerçek güçlü bir adam, ona bir kadeh şarap ver!

The manager bestowed a trophy on him. - Müdür ona bir kupa verdi.

bring forth
granted

Lincoln granted liberty to slaves. - Lincoln kölelere özgürlük verdi.

The college granted him a scholarship. - Üniversite ona bir burs verdi.

seise
favourwith
reach

The people crowded round the injured man, but they made way for the doctor when he reached the scene of the accident. - İnsanlar yaralı adamın etrafına toplandılar fakat doktor olay yerine yaklaştığında ona yol verdiler.

She did not decide to be a singer until she reached the age of twenty. - O yirmi yaşına ulaşıncaya kadar bir şarkıcı olmaya karar vermedi.

cede
ver bana
(Argo) gimme
ver yansın etme
tirade
ver parayı götür ürünü
(Ticaret) cash-and-carry
yol ver
Yield
boş ver
Forget it!/Never mind!
al gülüm ver gülüm
give and take
bilgi ver
(Bilgisayar) get info
cevap ver
come in
grup adı ver
(Bilgisayar) create names
güven ver
reassuring

That's not very reassuring. - O çok güven verici değil.

That sounds reassuring. - O güven verici görünüyor.

hizmet ver
service
izin ver
(Bilgisayar) allow

After a heated discussion, a compromise was adopted. Smokers will be allowed to smoke in the smoking corner. - Hararetli bir tartışmadan sonra,uzlaşma sağlandı.Sigara içme köşesinde sigara içenlerin sigara içmesine izin verilecek.

Talking in the library is not allowed. - Kütüphanede konuşmaya izin verilmiyor.

izin ver
(Bilgisayar) allow cookie
lezzet ver
flavour
liste ver
(Bilgisayar) export list
son ver
(Bilgisayar) dismiss
son ver
(Bilgisayar) terminate

Mary terminated our friendship. - Mary dostluğumuza son verdi.

bana biraz zaman ver
give me some time
bana cevap ver
answer me
bana cevap ver
give me an answer
emniyet ver
given safety
haber ver!
notice!
sipariş ver
place an order

If we place an order for more than 20 units, would you reduce the price? - 20 kişiden fazla sipariş verirsek, fiyatta indirim yapıyor musunuz?

su ver
water
çocuğa iş ver sonra peşinden git
(Atasözü) Call a dog and bark yourself
adres ver
give address
bana ver
(Argo) gimme (give me)
form görünümüne izin ver
(Bilgisayar) allow form view
gözetle, belirle, karar ver ve işlet
(Askeri) observe, orient, decide, act
haber ver!
(Konuşma Dili) Give me the lowdown on ...!/Give me the news about ...!
haram helal ver Allahım, garip kulun yer Allahım
(Konuşma Dili) He will make a profit from anything, with no regard for right and wrong
ilave olarak ver
thrown in
karar ver, tespit et, teslim et ve değerlendir
(Askeri) decide, detect, deliver, and assess
kişi ver yer adlarının uydurulduğu roman
roman a clef
yol ver çizgisi
give way line
ver