They agree that they have no choice but to give up the whole plan.
- Onlar tüm plandan vazgeçmekten başka seçenekleri olmadığını kabul ettiler.
Tom never wanted to give up, but he had no choice.
- Tom asla vazgeçmek istemedi fakat seçeneği yoktu.
Tom had to forgo his morning swim, on account of it being too cold.
- Tom çok soğuk olduğu için sabah yüzmesinden vazgeçmek zorunda kaldı.
I hate myself for not having the will power to quit eating junk food.
- Ivır zıvır yiyecek yemekten vazgeçmek için irade gücüne sahip olmadığım için kendimden nefret ediyorum.
Tom has no choice but to quit.
- Tom'un vazgeçmekten başka seçeneği yok.
Tom isn't about to back down now.
- Tom şimdi vazgeçmek üzere değil.
The girl had to abandon the idea of becoming a singer.
- Kız bir şarkıcı olma fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı.
I was forced to abandon the plan.
- Plandan vazgeçmek zorunda kaldım.
Tom isn't about to back down now.
- Tom şimdi vazgeçmek üzere değil.