To love humanity, it must be viewed from afar.
- İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.
The islet resembled a tortoise from afar.
- Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
A pet theory of mine is that things should be seen from a distance.
- Benim bir evcil hayvan teorim şeylerin uzaktan görülmesidir.
She's a beauty from a distance.
- Ona uzaktan bakıldığında, o güzeldir.
He is distantly related to her.
- O, ona uzaktan akrabadır.
A friend of mine is distantly related to Emily Dickinson.
- Bir arkadaşım Emily Dickinson ile uzaktan akraba.
A friend of mine is distantly related to Emily Dickinson.
- Bir arkadaşım Emily Dickinson ile uzaktan akraba.
She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
Tom grabbed the remote control from Mary and changed channels.
- Tom Mary'den uzaktan kumandayı aldı ve kanalları değiştirdi.
Where's the remote control for the TV?
- TV için uzaktan kumanda nerede?
Tom is distantly related to Mary.
- Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
We sat talking about the remote past.
- Uzak geçmiş hakkında konuşarak oturduk.
I often use SSH to access my computers remotely.
- Uzak bilgisayarlarıma erişmek için sık sık SSH'ı kullanırım.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
An apple a day keeps the doctor away.
- Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.
The story is set in Neuilly-on-the-Seine, a French town not far from Paris.
- Hikaye Neuilly -on-the -Seine'da sahnelenmiştir, Paris'ten çok uzak olmayan bir Fransız kasabası.
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
The island is about two miles off the coast.
- Ada kıyıdan yaklaşık iki mil uzaklıktadır.
Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off.
- Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.
He came from far away.
- O, çok uzaklardan geldi.
It is not far away from the hotel.
- O, otelden çok uzakta değildir.
Christmas isn't far off now.
- Noel artık uzak değil.
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
Tom needs to find an apartment not too far from where he works.
- Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
Temperatures in the Arctic are rising 2 to 3 times faster than temperatures farther south.
- Kuzey kutup bölgesindeki sıcaklıklar uzak güneydeki sıcaklıklardan 2 ila 3 kat daha hızlı artıyor.
Luna is close by. Mars is much farther away.
- Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.
I suggest you keep out of this.
- Bundan uzak durmanı öneririm.
We need to keep bacteria out of food.
- Gıdaları bakterilerden uzak tutmalıyız.
The islet resembled a tortoise from afar.
- Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
The traveler saw a light from afar and rejoiced.
- Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
It's highly unlikely that our taxes will be lowered.
- Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.
It's very unlikely Tom knows how to play mahjong.
- Tom'un Çin dominosu oynamayı bildiği çok uzak ihtimal.
With your children away, you must have a lot of free time.
- Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
Our city is free from air pollution.
- Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
We can see distant objects with a telescope.
- Bir teleskopla uzak nesneleri görebiliriz.
You should watch television at a distance.
- Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.
She heard a dog barking in the distance.
- O, uzakta bir köpek havlaması duydu.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
Tom got back in his car and drove away.
- Tom arabasına döndü ve uzaklaştı.
I'd stand back if I were you.
- Terinde olsam uzak dururum.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
The injured were removed from the scene.
- Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.