She is distantly related to him.
- O, ona uzaktan akrabadır.
We live many miles distant from each other.
- Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
I am inconvenienced when my wife is away.
- Karım uzaktayken zor durumdaydım.
She can't be away on holiday.
- O uzakta tatilde olamaz.
He lives far away from my house.
- O benim evimden uzakta yaşar.
It is not far away from the hotel.
- O, otelden çok uzakta değildir.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
Grandma figured out how to operate the remote control, but forgot the next day.
- Büyükanne uzaktan kumandanın nasıl kullanılacağını öğrendi ama ertesi gün unuttu.
On cloudy days, you can hear distant sounds better than in clear weather.
- Bulutlu günlerde, uzaktaki sesleri açık havadakilerden daha iyi duyarsın.
On a clear day, we can see Mt. Fuji in the distance.
- Hava açıkken Fuji dağını uzaktan görebiliriz.
I had already spotted him from afar.
- Onu zaten uzaktan görmüştüm.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
Tom's office is three miles from where he lives.
- Tom'un ofisi yaşadığı yerden üç mil uzakta.
Tom is staying at a hotel not too far from our downtown office.
- Tom bizim şehir ofisinden çok uzakta olmayan bir otelde kalıyor.
Tom lives on a farm with his wife, Mary, not too far from Boston.
- Tom karısı Mary ile birlikte Boston'dan çok uzakta olmayan bir çiftlikte yaşıyor.
Tom was living rent-free in a small house not too far from us.
- Tom bizden uzakta olmayan kirasız küçük bir evde yaşıyordu.
You should watch television at a distance.
- Televizyonu uzaktan izlemelisiniz.
Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
It happened that I saw my friend walking in the distance.
- Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
Tom heard the temple bell in the distance.
- Tom uzaktaki tapınak çanını duydu.
Tom clicked a button on his remote, but nothing happened.
- Tom uzaktan kumandasının üstünde bir düğmeye bastı ama hiçbir şey olmadı.
Do you have the remote?
- Uzaktan kumandan var mı?
For many books, the covers are too far apart.
- Birçok kitap için, kapaklar çok uzaktadır.
Tom needs to find an apartment not too far from where he works.
- Tom çalıştığı yerden çok uzakta olmayan bir daire bulmalı.
I went all the way to see her only to find her away from home.
- Bütün yolu sadece onun evden uzakta olduğunu anlamak için yürüdüm.
That man was standing a little ways away, but he turned when he heard Tom shout.
- O adam biraz uzakta duruyordu fakat Tom'un bağırdığını duyunca geri döndü.
Education in distance.
Tom is distantly related to Mary.
- Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
We live many miles distant from each other.
- Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
I often use SSH to access my computers remotely.
- Uzak bilgisayarlarıma erişmek için sık sık SSH'ı kullanırım.
If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
- Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
To take something too far.
- Bir şey alamayacak kadar çok uzak.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
Other people are always off the point.
- Diğer insanlar her zaman konudan uzaklar.
The island is about two miles off the coast.
- Ada kıyıdan yaklaşık iki mil uzaklıktadır.
How far away is the airport?
- Havaalanı ne kadar uzak?
He came from far away.
- O, çok uzaklardan geldi.
He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off.
- Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.
Christmas isn't far off now.
- Noel artık uzak değil.
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
Your parents can't keep us apart forever.
- Anne baban bizi sonsuza kadar uzak tutamazlar.
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road.
- Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.
Try to stay out of trouble.
- Beladan uzak kalmaya çalışın.
He hid his dictionary out of sight.
- O, gözden uzak bir yere sözlüğünü sakladı.
The islet resembled a tortoise from afar.
- Adacık uzaktan bir kaplumbağaya benziyordu.
To love humanity, it must be viewed from afar.
- İnsanlığı sevmek için uzaktan izlenebilir olmalıdır.
It's highly unlikely that our taxes will be lowered.
- Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.
I think it's highly unlikely that Tom will go bowling.
- Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal
Our city is free from air pollution.
- Bizim şehrimiz hava kirliliğinden uzaktır.
With your children away, you must have a lot of free time.
- Çocuklarınız uzakta olduğu için, bir sürü boş zamanınız olmalı.
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
We can see things in the distance using a telescope.
- Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.
The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away.
- Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.
Tom doesn't live very far away.
- Tom çok uzakta yaşamıyor.
We heard a shot not far away.
- Çok uzakta olmayan bir silah sesi duyduk.
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
Seen at a distance, the rock looked like a human face.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, bir insan yüzü gibi görünüyordu.
She heard a dog barking in the distance.
- O, uzakta bir köpek havlaması duydu.
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
He looked back at us many times and walked away.
- O birçok kez bize doğru baktı ve uzaklaştı.
He returned back home after being away for ten months.
- On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
The injured were removed from the scene.
- Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.