uzak teriminin Türkçe İngilizce sözlükte anlamı
- remote
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Aktivistler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
The activists were last seen in a remote, forested corner of Brazil.
- Eylemciler en son Brezilya'nın uzak, ormanlık bir köşesinde görüldüler.
- away
If I'm away from home for a period of time, I will stop mail delivery.
- Eğer bir süre evden uzak olursam, posta servisini bırakacağım.
An apple a day keeps the doctor away.
- Her gün bir elma, doktoru uzak tutar.
- distant
Tom is distantly related to Mary.
- Tom Mary ile uzaktan ilgilidir.
We live many miles distant from each other.
- Biz birbirimizden kilometrelerce uzakta yaşıyoruz.
- far
He is far from perfect.
- O mükemmel olmaktan uzaktır.
His work was acceptable, but far from excellent.
- Onun çalışması kabul edilebilir, ama mükemmel olmaktan uzak.
- far away
It is not far away from the hotel.
- O, otelden çok uzakta değildir.
Tom wanted to get as far away from Mary as he could.
- Tom elinden geldiği kadar Mary'den uzaklara gitmek istedi.
- outlying
- far-off
- apart
Tom and Mary are growing further and further apart.
- Tom ve Mary gittikçe birbirlerinden uzaklaşıyorlar.
Tom lives in an apartment not far from my place.
- Tom benim yerimden uzakta olmayan bir apartmanda yaşıyor.
- faraway
Books can transport you to faraway lands, both real and imagined.
- Kitaplar sizi hem gerçek hem de hayali uzak memleketlere götürebilir.
- farther
They moved farther away from the fire.
- Onlar yangından uzaklaştılar.
As I recall, Tom's house is a little farther in from the main road.
- Hatırladığım kadarıyla, Tom'un evi ana yoldan biraz daha uzak.
- improbable
- out
Try to stay out of trouble.
- Beladan uzak kalmaya çalışın.
I suggest you keep out of this.
- Bundan uzak durmanı öneririm.
- beyond the reach of
- afar
I had already spotted him from afar.
- Onu zaten uzaktan görmüştüm.
If you look from afar, most things will look nice.
- Uzaktan bakıldığında pek çok şey hoş görünecektir.
- unlikely
It's highly unlikely that our taxes will be lowered.
- Vergilerimizin düşürülmesi uzak ihtimal.
I think it's highly unlikely that Tom will go bowling.
- Bence Tom'un bowlinge gideceği uzak ihtimal
- free
You must keep this machine free from dust.
- Bu makineyi tozdan uzak tutmalısınız.
Your composition is free from all grammatical mistakes.
- Kompozisyonun tüm dil bilgisi hatalarından uzak.
- (Askeri) deep
- (Pisikoloji, Ruhbilim) distal
- out-of-the-way
Nobody ever comes to see us in this out-of-the-way village.
- Bu uzak köyde hiç kimse asla bizi görmeye gelmez.
- a long way off
- outside
Fadil's job kept him removed from the outside world.
- Fadıl'ın görevi onu dış dünyadan uzak tuttu.
- distance place
- distent
- off the beaten track
- at a distance, faraway
- (someone) who has no talent at all for; (someone) who is unable to (do something)
- far off
He who wants to travel the path of wisdom must not fear failure, for no matter how much progress he makes, his goal remains unattainably far off.
- Bilgelik yolunda yürümek isteyen hatadan korkmamalı, zira ne kadar çok gelişme yaparsa yapsın hiç önemi yok, onun amacı elde edilemeyecek kadar uzak kalır.
There is a place not far off from here where we can use the phone.
- Telefon kullanabileceğimiz buradan uzakta olmayan bir yer var.
- off
Tom put his bags in the trunk, then hopped in the car and drove off.
- Tom çantalarını bagaja koydu, sonra arabaya bindi ve arabayla uzaklaştı.
Keep your hands off my bicycle.
- Ellerini bisikletimden uzak tut.
- standoffish
- distant; far, far-off, faraway, remote, off the beaten track, out-of-the-way; improbable, unlikely, outside; distance place
- aloof
He always stands aloof from the masses.
- O her zaman kitlelerden uzak duruyor.
- distant, remote, far, faraway, far-off
- recluse
- distance
Seen at a distance, the rock looks like a squatting human figure.
- Uzaktan bakıldığında, kaya, çömelen bir insan figürüne benziyor.
It happened that I saw my friend walking in the distance.
- Tesadüfen arkadaşımın uzakta yürüdüğünü gördüm.
- out of the way
Keep out of the way, please.
- Yoldan uzak durun, lütfen.
With his mother out of the way, Duke was able to proceed with his plan to embezzle the money from the company.
- Yoldan uzakta bulunan annesi ile birlikte, Duke şirketinden zimmetine para geçirme planına devam edebildi.
- insofar
- unlikely, improbable
- outlandish
- back
Tom got back in his car and drove away.
- Tom arabasına döndü ve uzaklaştı.
He returned back home after being away for ten months.
- On ay uzak kaldıktan sonra eve geri döndü.
- (someone, something) who or which has nothing to do with, who or which has no connection with
- tele
The invention of the telephone made it possible to communicate with people far away.
- Telefonun icadı, uzak mesafelerdeki insanlarla haberleşmeyi mümkün hale getirdi.
We can see things in the distance using a telescope.
- Bir teleskop kullanarak uzaktaki şeyleri görebiliriz.
- out of reach
- remoteness
- trap
- from far
- outoftheway
- cool
Please store in a cool and dry place, out of direct sunlight.
- Lütfen doğrudan güneş ışığından uzakta, serin ve kuru bir yerde saklayın.
- wide
You're wide of the mark.
- Sizin tahmin hedeften uzak.
- removed
They must be removed.
- Onlar uzaklaştırılmalı.
The injured were removed from the scene.
- Yaralı, olay yerinden uzaklaştırıldı.
- uzak durmak
- keep away
- uzak durma
- abstinence
The church teaches abstinence before marriage.
- Kilise evlilikten önce seksten uzak durmayı öğretir.
They advocate complete abstinence.
- Onlar tüm formlarda içkiden uzak durmayı savunuyor.
- uzak durmak
- shun
- uzak durmak
- get out of
- uzak durun
- keep out
- uzak durmak
- avoid
- uzak alan
- (Çevre) far-field
- uzak batı
- westernmost
- uzak bilgisayara yüklemek
- (Bilgisayar) upload
- uzak dur!
- keep back!
- uzak durma
- eschewal
- uzak durmak
- skirt
- uzak durmak
- absent oneself from
- uzak durmak
- (deyim) freeze off
- uzak durmak
- abstain from
- uzak durmak
- (deyim) be at arm's length
- uzak durmak
- funk
- uzak durmak
- short-circuit
- uzak durmak
- (deyim) fight shy of
- uzak durmak
- stand clear of
- uzak durmak
- keep away from something
- uzak durmak
- stand back
- uzak durmak
- keep one's eyes off
- uzak durmak
- give a wide berth to
- uzak durmak
- (deyim) give a wide berth
- uzak durmak
- stand clear
- uzak durmak
- hold aloof
- uzak durmak
- stay out of
They wanted to stay out of international conflicts.
- Uluslararası tartışmalardan uzak durmak istediler.
- uzak durmak
- abstain
- uzak durmak
- keep one's distance from
- uzak durmak
- avoid somebody
- uzak durmak
- keep aloof from something
- uzak durmak
- keep one's hands off
- uzak erişim
- (Bilgisayar) remote access
- uzak eğitim
- distance education
- uzak kalmak
- keep away
- uzak pusu
- (Askeri) far-ambush
- uzak sebep
- (Sigorta) remote cause
- uzak site
- (Bilgisayar) remote site
- uzak sunucu
- (Bilgisayar) remote server
- uzak uç
- (Biyokimya) distal
- uzak yer
- distance
- uzak yol
- (Askeri) ocean going
- uzak çekim
- (Fotoğrafçılık) master shot
- uzak durmak
- Keep away from
- uzak durunuz
- Avoid
- uzak lara
- remote lara
- uzak olma
- distance
- uzak sağlayıcı
- remote provider
- uzak akraba
- distant relative
- uzak aygıt
- (Bilgisayar) remote device
- uzak ağ işlemcisi
- (Askeri) remote network processor
- uzak batı
- Far West
- uzak bağlı
- (Bilgisayar) link-attached
- uzak bir ihtimal
- off chance
- uzak bölge
- (Askeri) far field
- uzak bölge
- (Dilbilim) marginal area
- uzak bölge
- (Dilbilim) relic area
- uzak değil
- not far
The station is not far from here.
- İstasyon buradan uzak değildir.
We're not far from Boston now.
- Biz artık Boston'dan uzak değiliz.
- uzak doğu
- the far east
- uzak doğu
- Far East
Khabarovsk is among the largest cities of the Russian Far East.
- Habarovsk, Rus Uzak Doğusu'nun en büyük şehirleri arasındadır.
- uzak duran
- eschewer
- uzak duran
- shunner
- uzak duran
- offish
- uzak durma
- avoidance
- uzak durma
- aloofness
- uzak durma
- standoff
- uzak durma
- abstention
- uzak durma
- keeping aloof
- uzak durma
- staying away
- uzak durma
- keeping away
- uzak durmak
- keep off
- uzak durmak
- shrink away
- uzak durmak
- stand aloof
- uzak durmak
- dissociate oneself from
- uzak durmak
- stay away from
It's best to stay away from Tom.
- Tom'tan uzak durmak en iyisi.
You have to stay away from them.
- Onlardan uzak durmak zorundasın.
- uzak durmak
- stand off
- uzak durmak
- keep out
- uzak durmak
- stand apart
- uzak durmak
- short circuit
- uzak durmak
- keep aloof
- uzak durmak
- avoid smb
- uzak durmak
- keep out of
- uzak durmak
- keep one's distance
- uzak durmak
- to stay away from. (birbirinden/birbirlerinden)
- uzak durmak
- to keep away from, to keep off (sb/sth), to avoid, to abstain (from sth), to shun, to keep one's distance (from sb/sth)
- uzak durmasını söylemek
- warn off
- uzak durmasını söylemek
- warn from
- uzak durmuş
- eschewed
- uzak dövüş boksörü
- outfighter
- uzak düşmek
- to be far from one another
- uzak etki
- (Pisikoloji, Ruhbilim) distal effect
- uzak gelecek
- remote future
- uzak hava desteği (Birleşik Devletler Deniz Piyadesi); dorudan erişimli abone; d
- (Askeri) deep air support (USMC); direct access subscriber; direct air support
- uzak hesap
- remote account
- uzak ihtimal
- remote possibility
- uzak istasyon
- remote station
- uzak işlemci
- remote processor
- uzak keşif
- (Askeri) distant reconnaissance
- uzak mesafe kara taarruz füzesi
- (Askeri) stand-off land attack misilse
- uzak olmak
- disto
- uzak plan
- long shot
- uzak satır yazıcı
- (Askeri) remote line printer
- uzak tepki
- (Pisikoloji, Ruhbilim) distal response
- uzak terminal
- remote terminal
- uzak terminal; engebeli arazi
- (Askeri) remote terminal; rough terrain
- uzak tutmak
- hold off
- uzak tutmak
- keep somebody out of
- uzak tutmak
- keep something out
- uzak tutmak
- curb
- uzak tutmak
- keep apart
- uzak tutmak
- stand off
- uzak tutmak
- keep at bay
- uzak tutmak
- keep somebody out
- uzak tutmak
- keep off
This net here is to keep off mosquitoes.
- Buradaki ağ, sivrisinekleri uzak tutmak içindir.
- uzak tutmak
- keep away
- uzak tutmak
- hold at bay
- uzak tutmak
- to keep sb/sth out (of sth)
- uzak tutmak
- keep something out of
- uzak tutmak
- keep out
- uzak tutmak
- shut off from
- uzak umut
- faint hope
- uzak video terminali
- (Askeri) remote video terminal
- uzak yazıcı değişimi
- (Askeri) teletypewriter exchange
- uzak yazıcı özel hattı
- (Askeri) teletypewriter private line
- uzak yazılım
- tele-software
- uzak yere göndermek
- sending away
- uzak çekim
- extreme long shot
- uzak çoklayıcı birleştiricisi; kurtarma görev komutanı; Kurtarma Yönetim Komites
- (Askeri) remote multiplexer combiner; rescue mission commander; Resource Management Committee (CSIF); returned to military control
- uzak ıp adr
- (Bilgisayar) remote ip addr
- en uzak
- furthest
- denizden uzak olan
- inland
- en uzak
- endmost
- gözlerden uzak yer
- seclusion
- içkiden uzak durma
- abstinence
They advocate complete abstinence.
- Onlar tüm formlarda içkiden uzak durmayı savunuyor.
- toplumdan uzak yaşayan kimse
- recluse
- (insan) uzak
- unapproachable
- pek uzak olmayan olay
- in the offing
- uzak durmak
- to stay away
- uzak durmak
- eschew
- uzak kalmak
- keep off
- uzak tutmak
- keep at arms length
- uzak tutmak
- call off
- uzak tutmak
- exclude
- dünyanın güneşe en uzak olduğu nokta
- the world's most remote point to the sun
- evin uzak olması
- being away from home
- uzak durmak
- keep its hands out of
- uzak durmak
- stand away
- uzak olmak
- be far from
- uzak olmak
- be aloof
- Deniz piyade uzak bölge erişim ve çıkartma sistemi
- (Askeri) Marine remote area approach and landing system
- bar buradan çok uzak mı
- Is it far to the bar
- başkentten çok uzak yer
- outpost
- benden uzak dursun
- far be it from me
- birbirinden uzak
- asunder
- birinden uzak durmak
- stand away
- bulutsu uzak yıldız topluluğu
- nebula
- buradan oldukça uzak
- It's quite far from here
- buradan çok uzak mı
- Is it far from here
- bütün suçlamalardan uzak
- beyond all blame
- ciddiyetten uzak
- flip
- ciddiyetten uzak
- flippant
- daha uzak
- farther, further
- daha uzak
- farther
Luna is close by. Mars is much farther away.
- Ay yakındır. Mars çok daha uzaktır.
The school is farther than the station.
- Okul istasyondan daha uzaktır.
- direkt uzak arama
- (Telekom) direct distance dialling
- en uzak
- outmost
- en uzak
- furthermost
- en uzak
- ultimate
- en uzak
- uttermost
- en uzak
- outermost
- en uzak
- farthermost