uyuma

listen to the pronunciation of uyuma
Türkçe - İngilizce
sleep

You shouldn't sleep with a coal stove on because it releases a very toxic gas called carbon monoxide. Sleeping with a coal stove running may result in death. - Kömür sobasıyla uyumamalısınız. Çünkü karbonmonoksit olarak adlandırılan çok zehirli bir gaz içerir. Kömür sobasıyla uyumak ölümle sonuçlanabilir.

We must sleep at least seven hours a day. - Günde en az yedi saat uyumak zorundayız.

shuteye

I need to get some shuteye. - Biraz uyumam gerekiyor.

sleeping

I'm accustomed to sleeping in a room without air conditioning. - Bir odada klima olmadan uyumaya alışkınım.

The noise outside his window prevented him from sleeping. - Onun penceresinin dışındaki gürültü onun uyumasını engelledi.

slumber
uyum
rapport

I would like to get a feel for your rapport with the customer. - Müşteri ile olan uyumunuz hakkında bir fikir edinmek istiyorum.

uyum
concord
uyumak
sleep

It seems that the children will have to sleep on the floor. - Çocuklar yerde uyumak zorunda kalacaklar gibi.

This room is not suitable for sleeping. - Bu oda uyumak için uygun değil.

uyum
accord

His speech did not accord with his feelings. - Onun konuşması duygularıyla uyum sağlamadı.

According to custom, the bride should be compliant. - Geleneğe göre, gelin uyumlu olmalıdır.

uyum
harmony

They worked in perfect harmony with each other. - Birbirleriyle mükemmel bir uyum içinde çalıştılar.

A harmony prevailed among them. - Aralarında bir uyum hüküm sürdü.

uyum
adaptation
uyuma numarası yapmak
affect to sleep
uyuma numarası yapmak
sham sleep
uyum
compliance

Tom is the chief compliance officer. - Tom baş uyum görevlisi.

uyum
conformity
uyum
consistence
uyum
compatibility
uyum
{i} coherence
uyum
{i} concert
uyum
harmony; accommodation; adaptation; accord
uyum
{i} scheme
uyum
{i} accordance
uyumak
be asleep
uyumak
{f} snooze
uyum
(Politika, Siyaset) harmonization
uyum
harmonisation
uyum
unity
uyum
(Politika, Siyaset) alignment
uyum
(Dilbilim) agreement
uyum
cadence
uyum
adjustment

She made a quick adjustment to her new job. - Yeni işine hızlı bir şekilde uyum sağladı.

There was an adjustment period. - Bir uyum dönemi vardı.

uyum
cohesiveness
uyum
symmetry
uyum
concordance
uyum
unison

The flutes and violins are playing in unison. - Flütler ve kemanlar uyum içinde çalıyorlar.

The woodwinds are playing in unison. - Tahta nefesli çalgılar uyum içinde çalıyorlar.

uyum
collaboration
uyum
(Gıda) lag

I've been back home for a week, but I'm still suffering from jet lag. - Eve döneli bir hafta oldu ama hala jet uyumsuzluğu çekiyorum.

I feel exhausted because of jet lag. - Jet uyumsuzluğundan bitkin hissediyorum.

uyumak
(Konuşma Dili) hit the hay
uyumak
(Konuşma Dili) hit the sack
uyumak
go off
uyumak
(Dilbilim) bed down
uyumak
go
uyumak
drop off
uyumak
(Dilbilim) bunk down
uyumak
fall asleep

He was about to fall asleep, when he heard his name called. - Adının çağrıldığını duyduğunda, o uyumak üzereydi.

He was about to fall asleep, when he heard his name called. - Adının söylendiğini duyduğunda uyumak üzereydi.

uyum
(Biyokimya,Biyoloji) accommodation
uyum
symphony
uyum
congruity
uyum
consistency
uyum
consonance
uyum
tune

The piano in Tom's house is out of tune. - Tom'un evinin içindeki piyano uyumsuz.

She danced in tune with my piano-playing. - O benim piyano çalmamla uyum içinde dans etti.

uyumak
slumber
Uyumak
get to sleep
uyum
{i} proportion
ayakta uyuma
oscitation
ayakta uyuma
drowsiness
baygın gibi uyuma
dead faint
uyum
congruence
uyum
coherency
uyum
concinnity
uyum
(Hukuk) compliance, alignment, harmonisation, cohesion
uyum
balance

The music is in balance with the structure of the movie. - Müzik, filmin yapısıyla uyum içinde.

uyum
keeping
uyum
chime
uyum
consecution
uyum
med. accommodation (of the eye)
uyum
{i} rhythm
uyum
(Avrupa Birliği) cohesion
uyumak
go to sleep

Tom probably wanted to just stay at home and go to sleep. - Tom muhtemelen sadece evde kalmak ve uyumak istedi.

Mrs. Jones counts sheep every night to go to sleep. - Bayan Jones, uyumak için her gece koyun sayar.

uyumak
to sleep, to be asleep, to kip; to fall asleep, to go off
uyumak
be inactive
uyumak
have rest
uyumak
kip

I want to have a kip. - Ben uyumak istiyorum.

uyumak
(for something) to hang fire or be on ice
uyumak
to sleep; to go to sleep
uyumak
doss
uyumak
rest

How restful it is to sleep under the shadow of a willow in an Anatolian village in summertime. - Bir Anadolu köyünde yazın söğüt gölgesinin altında uyumak ne kadar huzur vericidir.

uyumak
to be unaware of what's going on. Uyuyan yılanın kuyruğuna basma. (Atasözü) Let sleeping dogs lie
uyumak
get/go to sleep
Türkçe - Türkçe
Uyumak durumu
(Osmanlı Dönemi) RUKDE
Uyum
ahenk
Uyum
mutabakat
Uyumak
(Osmanlı Dönemi) HÜBU'
Uyumak
(Osmanlı Dönemi) BERD
Uyumak
dalmak
Uyumak
(Osmanlı Dönemi) MÜRAKADE
Uyumak
fake
Uyumak
(Osmanlı Dönemi) FAK'E
uyum
Bir cismin görüntüsünü tam ağ tabaka üzerine düşürebilmek için göz merceğinin dışbükeylik derecesini çoğaltıp azaltması olayı, mutabakat
uyum
Bir bütünün parçaları arasında bulunan uygunluk, ahenk: "Gerçekten de sonsuz bir sessizlik, bir uyum, bir şiir sarmıştı ortalığı."- N. Araz
uyum
Bir bütünün parçaları arasında bulunan uygunluk, ahenk
uyum
Bir kelimede ünlülerin veya ünsüzlerin birbirlerini ünlü ve ünsüz uyumlarına bağlı olarak etkilemeleri, benzeşmeleri: ev-lilik, ara-larında; okul-umuz, okul-ları; sınıf-tan; açık-ça vb
uyumak
İlâç etkisiyle ağrı duymayacak kadar derin uykuya dalmak
uyumak
Uyku durumunda olmak
uyumak
İşlem görmemek, durgun kalmak, el sürülmemek
uyumak
Çevresindeki olayları fark etmemek, görmemek
uyumak
Uyku durumunda olmak: "Su uyur, düşman uyumaz."- Atasözü. İlaç etkisiyle ağrı duymayacak kadar derin uykuya dalmak. İşlem görmemek, durgun kalmak, el sürülmemek: "Bu eski gururu ta can evinde uyurmuş meğer."- T. Buğra. Çevresindeki olayları fark etmemek, görmemek: "Ben de sizler gibi adam olurdum, okurdum; okumak bilsem okurdum da uyumazdım."- S. F. Abasıyanık
uyuma