She glanced shyly at him.
- O, ona utanarak baktı.
She glanced shyly at the young man.
- Genç adama utanarak baktı.
With joy and shame, she blushed to her ears.
- Sevinç ve utanç ile o, kulaklarına kadar kızardı.
Stop looking at me like that, you'll make me blush.
- Bana öyle bakmayı kes, beni utandıracaksın.
He was ashamed of the grades he got.
- Aldığı notlardan utandı.
I'm not ashamed of my father's being poor.
- Babamın fakir olmasından utanmıyorum.