I'm sorry I was late, he said shyly.
- Utanarak özür dilerim, geç kaldım dedi.
That's a Christmas present for you, Anne, said Matthew shyly.
- Matthew utanarak Bu senin için bir Noel hediyesi, Anne dedi.
Stop looking at me like that, you'll make me blush.
- Bana öyle bakmayı kes, beni utandıracaksın.
Come on, Tom, you're making me blush.
- Hadi, Tom, beni utandırıyorsun.
I'm ashamed to say that it's true.
- Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.
I'm not ashamed of my father's being poor.
- Babamın fakir olmasından utanmıyorum.