unprecedentedly

listen to the pronunciation of unprecedentedly
İngilizce - Türkçe
emsali olmayan şekilde
eşi benzeri olmayarak
unprecedented
{s} (daha önce) görülmemiş, o zamana kadar karşılaşılmamış, benzeri görülmemiş
unprecedented
görülmemiş

Bu eşi benzeri görülmemiş bir jest. - This is an unprecedented gesture.

Tokyo borsası benzeri görülmemiş bir düşüş gösterdi. - The Tokyo stock market recorded an unprecedented loss.

unprecedented
{s} örneğine rastlanmamış
unprecedented
görülmemiş (daha önce)
unprecedented
{s} eşi benzeri görülmemiş

Fiyat atlaması eşi benzeri görülmemişti. - The price jump was unprecedented.

Bu eşi benzeri görülmemiş bir jest. - This is an unprecedented gesture.

unprecedented
eşi görülmemiş

Bu yıl durum eşi görülmemiş. - The situation this year is unprecedented.

unprecedented
benzeri yaşanmamış
unprecedented
(Hukuk) emsalsiz
unprecedented
alternatifsiz
unprecedented
yeni
unprecedented
bu güne kadar görülmemiş
unprecedented
eşsiz
unprecedented
(Hukuk) eşi benzeri olmayan
İngilizce - İngilizce
In an unprecedented manner
unprecedented
Never before seen or done, without precedent
unprecedented
{a} not having a precedent, new
unprecedented
{s} without precedent, novel, unexampled, unparalleled
unprecedented
having no precedent; novel; "an unprecedented expansion in population and industry
unprecedented
emphasis If you describe something as unprecedented, you are emphasizing that it is very great in quality, amount, or scale. Each home boasts an unprecedented level of quality throughout The scheme has been hailed as an unprecedented success. never having happened before, or never having happened so much
unprecedented
If something is unprecedented, it has never happened before. Such a move is rare, but not unprecedented In 1987 the Socialists took the unprecedented step of appointing a civilian to command the force
unprecedented
having no precedent; novel; "an unprecedented expansion in population and industry"
unprecedented
Having no precedent or example; not preceded by a like case; not having the authority of prior example; novel; new; unexampled
unprecedentedly

    Türkçe nasıl söylenir

    ınpresıdentîdli

    Telaffuz

    /ənˈpresəˌdentədlē/ /ənˈprɛsəˌdɛntɪdliː/