Hayat böyledir işte! Hiçbir şey kolay değil ve hiçbir şey imkansız değil.
- Das Leben ist so! Nichts ist einfach und nichts ist unmöglich.
Ama bu imkansız, Bay Profesör.
- Aber das ist unmöglich, Herr Professor.
Olanaksız geliyor ama gerçek.
- It sounds impossible, but it's true.
Gelecekte ne olacağını bilmek olanaksızdır.
- It is impossible to know what will happen in the future.
Allen'e çözülmesi imkânsız bir problem verilmişti.
- Allen was given a problem that was impossible to solve.
Onun sorularını anlamak imkânsızdı.
- It was impossible to understand his questions.
The Bible is clearly a complex piece of writing, that impossibly could have been written by a single author.
- Die Bibel ist ein derart vielschichtiges Schriftwerk, dass sie unmöglich von nur einem Autor geschrieben worden sein kann.