Pasaportunu kaybetmesi talihsizlikti.
- It was unfortunate that he lost his passport.
Tom talihsiz bir kaza ile karşılaştı.
- Tom met with an unfortunate accident.
Ben o talihsiz olaydan sonra burada tekrar bulunmadım.
- I haven't been back here since that unfortunate incident.
Pasaportunu kaybetmesi talihsizlikti.
- It was unfortunate that he lost his passport.
Evde şanssız bir kaza vardı.
- There was an unfortunate incident at home.
Ben bunu şanssız buluyorum.
- I do find that unfortunate.
Maalesef kötü haberlerim var.
- Unfortunately, I have bad news.
Maalesef öğretmenlerim en kötüleri değil.
- Unfortunately, my teachers are not the worst ones.
Hayır, ne yazık ki; aksine.
- No, unfortunately; on the contrary.
Maalesef bugün yağmur yağıyor.
- Unfortunately, it's raining today.
Maalesef bilgi doğru.
- Unfortunately, the information is accurate.
O başarısız olsaydı şanssız olurdu.
- It would be unfortunate if he were to fail.
Ne yazık ki sınava çalışmak için zamanım yoktu, bu yüzden başarısız oldum.
- Unfortunately, I didn't have time to study for the exam, so I failed it.
Maalesef bugün yağmur yağıyor.
- Unfortunately, it's raining today.
Maalesef, söylenti gerçektir.
- Unfortunately, that rumor is true.
Ne yazık ki, gıda malzemeleri, kış sonundan önce bitti.
- Unfortunately, the food supplies gave out before the end of winter.
Ne yazık ki neredeyse hiç Almanca konuşamıyorum.
- Unfortunately I hardly speak any German.
... some unfortunate pieces of legislation ...
... his game you showed shows also engineers have other unfortunate ...