Sen çok anlayışlıydın.
- You've been so understanding.
Tom çok anlayışlıydı.
- Tom was very understanding.
Hiçbir kültürel geçmiş, sanatı anlamak için gerekli değildir.
- No cultural background is necessary to understand art.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Tom'un kesinlikle bu konu ile ilgili daha iyi bir anlayışı var.
- Tom certainly has a better understanding of this matter than I do.
Yani, Çin ulusuna karşı daha anlayışlıyım.
- That's to say, I have a better understanding of the Chinese nation.
İklim değişikliğinin yaşamlarımızı nasıl etkileyeceğini anlamaya acil bir ihtiyaç var.
- There is an urgent need for understanding how climate change will affect our lives.
Soyut modern sanatı anlamada güçlük çekiyorum, özellikle Mondrian.
- I have difficulty understanding abstract modern art, especially Mondrian.
Tom, Fransızca'yı daha iyi anlamak istiyor.
- Tom would like to understand French better.
Bilmek, anlamakla aynı değildir.
- Knowing is not the same as understanding.
Cevaplar, anlama yetisinin farklı derecelerini gösterir.
- Answers display different degrees of understanding.
Sanırım mutabakata varabileceğiz.
- I think we'll be able to come to an understanding soon.
Dostluk karşılıklı anlayışla oluşur.
- Friendship consists of mutual understanding.
İki ülke arasında kültürel değişim devam ederken, onların karşılıklı anlayışı daha da derinleşti.
- As cultural exchange continued between the two countries, their mutual understanding became even deeper.
Tom onun niçin Fransızca öğrenmek istediğini anlayamadı.
- Tom couldn't understand why she wanted to learn French.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Siz insanları anlamıyorum.
- I do not understand you.
Tom Mary'yi Fransızca anlamakta zorlanmadığını söylüyor.
- Tom says that he has no trouble understanding Mary's French.
Seni anlamak gerçekten çok zor.
- Understanding you is really very hard.
Bir anlaşmamız olduğunu düşündüm.
- I thought we had an understanding.
Tom ve Mary anlaşmaya vardı.
- Tom and Mary came to an understanding.
Garcias ab Horto writes of one whom he saw at Goa in the East Indies, that took ten drams of opium in three days; and yet consulto loquebatur, spake understandingly .
I understand that you have information for me.
According to my understanding, the situation is quite perilous. I wonder if you see it this way, too.
I thought we had an understanding - you do the dishes, and I throw the trash.
He showed much understanding when he found out of my troublesome familial history.
Comprehension is fundamental.
- Understanding is essential.