He uses a pencil with a fine point.
- O güzel uçlu bir kurşun kalem kullanır.
From a statistical point of view, a plane flight is much safer than a car trip.
- İstatistiklere göre uçakla gitmek, arabayla gitmekten çok daha güvenlidir.
Tom and Mary sat at opposite ends of the couch.
- Tom ve Mary koltuğun zıt uçlarında oturdular.
Wash eggplants and cut their endings.
- Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.
Tom tiptoed into the room.
- Tom parmak uçlarına basarak odaya girdi.
Tom quietly tiptoed out of the room.
- Tom, parmak uçlarında yürüyerek sessizce odadan çıktı.
It would be dangerous to go too near the edge of the cliff.
- Uçurumun kenarına çok yaklaşmak tehlikeli olurdu.
Tom pushed Mary off the edge of the cliff.
- Tom Mary'yi uçurumun kenarından itti.
Fadil went to extremes to cover up his greed.
- Fadıl açgözlülüğünü örtmek için uçlara gitti.
He fell from one extreme to the other.
- O bir uçtan diğerine düştü.
Our flying time tonight will be just under 6 hours, but I'll see if I can speed things up a bit.
- Bu gece uçuş saatimiz 6 saatin altında olacak, ancak bazı şeyleri biraz hızlandırabilip hızlandıramayacağımızı göreceğiz.
The plane rose sharply before leveling off as it left the coast.
- Uçak sahilden ayrılırken düz uçuşa geçmeden önce hızla yükseldi.
Can you teach me how to fly?
- Bana nasıl uçacağımı öğretebilir misin?
Words fly away, the written remains.
- Söz uçar, yazı kalır.
His Noodliness, the Flying Spaghetti Monster is the ultimate truth in the universe.
- Onun Noodliness'i, Uçan Spagetti Canavarı evrende nihai gerçektir.
Tom wanted a pencil with a softer lead.
- Tom daha yumuşak uçlu bir kurşun kalem istedi.
You could hear a pin drop.
- Sinek uçsa duyabilirsin.
It was so quiet you could hear a pin drop.
- O kadar sessizdi ki sinek uçsa duyabilirdın.
Brilliant butterflies flew hither and thither.
- Parlak kelebekler oradan oraya uçtu.
A bat flying in the sky looks like a butterfly.
- Bir yarasa gökyüzünde bir kelebek gibi uçuyor.
Have you ever flown in a blimp?
- Hiç zeplinle uçtun mu?
I've never flown in an airplane.
- Bir uçakta asla uçmadım.
The cost of flying overseas has risen with the cost of fuel.
- Yakıt maliyetinden dolayı deniz aşırı ülkelere uçuş maliyet arttı.
If it hadn't been for Lindbergh's luck and his knowledge of flying, he could never have succeeded in crossing the Atlantic.
- Lindbergh'in şansı ve uçuş bilgisi olmasaydı, Atlantiği geçmeyi asla başaramazdı.
We flew from London to New York.
- Londra'dan New York'a uçtuk.
This pigeon flew from San Francisco to New York.
- Bu güvercin San Francisco'dan New York'a uçtu.
The International Sun-Earth Explorer 3 (ISEE-3) spacecraft made the first ever direct cometary measurements on September 11, 1985 as it flew through the tail of Comet Giacobini-Zinner.
- Uluslararası Sun-Earth Explorer 3 uzay gemisi kuyruklu yıldız Giacobini-Zinner'in kuyruğu boyunca uçarken 11 Eylül 1985'te ilk doğrudan kuyruklu yıldız ölçümleri yaptı.
The tail at the rear of the plane provides stability.
- Uçağın arkasındaki kuyruk denge sağlar.
The town is located in the extreme north of Japan.
- Kasaba Japonya'nın en uç kuzeyindedir.
Wash eggplants and cut their endings.
- Patlıcanları yıkayın ve onların uçlarını kesin.