A solar eclipse is when the Moon blocks the light from the Sun.
- Bir güneş tutulması ay güneş ışığını engellediği zaman olur.
Tomorrow's total eclipse of the sun will be visible from the southern hemisphere.
- Yarının toplam güneş tutulması, güney yarımküreden görünür olacaktır.
I woke up with a crick in my neck.
- Boynumda bir tutulma ile uyandım.
They held her in high esteem as their benefactor.
- Onlar, hayırseverleri olarak onu yüksek itibarda tuttu.
The picture was held on by a pin.
- Resim bir iğne ile tutturuldu.
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
Someone's got to be held accountable.
- Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
The cost of the air fare is higher than of the rail fare.
- Uçak bileti ücretinin tutarı tren bileti ücretinden daha yüksek.
How much will it cost you to go by air?
- Hava yoluyla gitmen ne kadar tutar?
Someone's got to be held accountable.
- Birisi sorumlu tutulmak zorunda.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
I hope I can hold on to my job.
- Sanırım mesleğime tutunabilirim.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Where can I get hold of a good tax lawyer?
- Nerede iyi bir vergi avukatı tutabilirim?
Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers.
- Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.
The fat woman was holding a monkey.
- Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
He was holding a large box in his arms.
- O, kollarında büyük bir kutu tutuyordu.
Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
Tom tried to hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutmaya çalıştı.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
When the Moon and Sun are in a perfect line, it is called a total eclipse. These are very rare. Most people only see one in their lifetime.
- Ay ve güneş mükemmel bir çizgi olduğunda buna tam tutulma denir.Bunlar çok nadirdir.Çoğu kişi hayatları boyunca bir tane görür.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.
Someone's got to be held accountable.
- Birisi sorumlu tutulmak zorunda.