Some monkeys have prehensile tails which they use to pick things up.
She held my arm firmly.
- O, kolumu sımsıkı tuttu.
He held his breath while watching the match.
- Maçı izlerken nefesini tuttu.
They fixed the sign to the wall.
- Onlar tabelayı duvara tutturdular.
I would like to know how much it costs.
- Ne kadar tuttuğunu bilmek isterim.
This diamond costs a fortune.
- Bu elmas servet tutar.
Tom can't hold down a job. He's always getting fired.
- Tom bir mesleği tutamaz. O her zaman kovuluyor.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
She screamed with horror as someone took hold of her arm.
- Birisi onun kolundan tuttuğunda o korkudan çığlık attı.
I barely restrained myself from vomiting.
- Kusmamak için kendimi zar zor tuttum.
He could no longer restrain himself.
- O artık kendini tutamadı.
We had to retain a lawyer.
- Biz bir avukat tutmak zorunda kaldık.
Where can I get hold of a good tax lawyer?
- Nerede iyi bir vergi avukatı tutabilirim?
Tom and Mary's new puppy chews up everything he can get hold of, including Tom's new slippers.
- Tom ve Mary'nin yeni köpeği, Tom'un yeni terlikleri de dahil olmak üzere, elinde tuttuğu her şeyi çiğnemektedir.
You're holding my hand in the photo.
- Fotoğrafta elimi tutuyorsun.
The fat woman was holding a monkey.
- Şişman kadın bir maymun tutuyordu.
The girl tried hard to hold back her tears.
- Kız gözyaşlarını tutmak için çok gayret etti.
Tom couldn't hold back his tears.
- Tom gözyaşlarını tutamadı.
The police held back the crowd.
- Polisler kalabalığı geride tuttu.
The police held back the protesters.
- Polis protestocuları geri tuttu.
Reason promises us its support, but it does not always keep its promise.
- Sebep bize destek sözü verir ancak her zaman sözünü tutmaz.