Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Köşeyi dönünce, evimi bulacaksın
- Turning the corner, you will find my house.
Sola dönerseniz, restoranı sağ tarafınızda bulursunuz.
- Turning to the left, you will find the restaurant on your right.
Sola dönersen, otobüs durağını bulursun.
- Turning left you will find the bus stop.
Dünya sadece bir kitap gibidir ve attığın her adım bir sayfa çevirmek gibidir.
- The world is just like a book, and every step you take is like turning a page.
Afrika'ya gezimiz bir felakete dönüşüyor.
- Our trip to Africa is turning into a catastrophe.
Şimdi geriye dönüş yok.
- Now there is no turning back.
Sami'nin dünyası dönmeyi bıraktı.
- Sami's world stopped turning.
Sami'nin dünyası dönmeyi durdurdu.
- Sami's world stopped turning.
Bu, tarihte bir dönüm noktasıdır.
- This is a turning point in history.
Bu onun hayatının dönüm noktasıydı.
- This was the turning point of his life.
Geri dönmek zorunda kalacağız.
- We're going to have to turn back.
Şimdi geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back now.
Tom sayfayı çevirmek istedi.
- Tom wanted to turn the page.
Sözleri işlere çevirmek zorundasın.
- You have to turn words into deeds.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Bu tırtıl harika bir kelebeğe dönüşecek.
- This catterpillar will turn into a beautiful butterfly.
Modern bilim birçok olanaksızlıkları olanaklı hale dönüştürmüştür.
- Modern science has turned many impossibilities into possibilities.
Odayı temizleme sırası benimdi.
- It was my turn to clean the room.
Jane sırası geldiğinde, ve sırasını kaçırdığında çok sinirlenir.
- Jane got too nervous when her turn came, and she blew her lines.
Yaprakların rengi değişmeye başladı.
- The leaves have begun to turn.
Yüzyılın dönümünde çocuklar hâlâ fabrikalarda çalışıyordu.
- At the turn of the century, children still worked in factories.
Bu, tarihte bir dönüm noktasıdır.
- This is a turning point in history.
Ama ben duş musluğunu açmak için çalıştığımda, bu siyah kabarcıklı sıvı dışarı çıktı.
- But when I tried to turn the shower faucet, this black bubbly liquid came out.
Tom topuzu çevirdi ve açmak için kapıyı itti.
- Tom turned the knob and pushed the door open.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
- Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure the gas was turned off.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Nöbetleşe arabayı sürdük.
- We took turns driving.
Nöbetleşe çocuklarımıza baktık.
- We took care of our children by turns.
18 yaşına girmek için sabırsızlanıyorum.
- I can't wait turning 18.
Mary Tom'un çizdiği Uyuyan Güzel resmine bakmaktan kendini alamadı.
- Mary could not turn away from the picture of Sleeping Beauty that Tom had drawn.
Tom'a bakmak için her ikisi de döndü.
- They both turned to look at Tom.
Laura son dakikada sadece arkasını dönmek ve kaçmak için yaklaşıyor numarası yaptı.
- Laura pretended to get closer, only to turn around and run away at the last minute.
Maalesef seni reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to turn you down.
Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
- You were wrong to turn down his help.
İş yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to deal?
Bu gece akşam yemeği yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to make dinner tonight?
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Tom gelmek için söz verdi ama henüz gelmedi.
- Tom promised to come, but he hasn't turned up yet.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
Simyacılar kurşunu altına dönüştürmek istediler.
- The alchemists wanted to turn lead into gold.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Öğretmenler onun eşek şakasını öğrendikten sonra genç büyücü kadına Tom'u tekrar bir insana döndürmesi buyruldu.
- The young sorceress was ordered to turn Tom back into a human, after the teachers learned of her prank.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
Gelmek için söz verdiği halde Bay Smith henüz dönmedi.
- Mr Smith has not turned up yet though he promised to come.
Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
- The plane turned sharply to the right just before it crashed.
Şaşırtıcı şekilde, onun bir hırsız olduğu ortaya çıktı.
- Surprisingly enough, he turned out to be a thief.
When I asked him for the money, he turned nasty.
I felt that the man was of a vindictive nature, and would do me an evil turn if he found the opportunity.
They quote a three-day turn on parts like those.
The hillside behind our house isn't generally much to look at, but once all the trees turn it's gorgeous.
He turned into a monster every full moon.
Turn the bed covers.
turn on the spot.
They took turns playing with the new toy.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.
Give the handle a turn, then pull it.
This milk has turned; it smells awful.
She took a turn for the worse.
Turn right here.
Then you must know as well as the rest of us that there was something queer about that gentleman--something that gave a man a turn--I don't know rightly how to say it, sir, beyond this: that you felt in your marrow kind of cold and thin..
... Bush didn't propose turning Medicare into a voucher. George Bush embraced comprehensive ...
... your bicycle, the turning of the wheel spins a magnet. The magnet then pushes electrons ...