Bu sabah uyandığımda, yağmur kara dönmüştü.
- When I woke up this morning, the rain had turned into snow.
Geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back.
Şimdi geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back now.
Dünya sadece bir kitap gibidir ve attığın her adım bir sayfa çevirmek gibidir.
- The world is just like a book, and every step you take is like turning a page.
Robert o kadar meşguldu ki golf oynamak için bir daveti geri çevirmek zorunda kaldı.
- Robert was so busy he had to turn down an invitation to play golf.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Saçları beyaza dönüştü.
- His hair has turned white.
Tom çoğunlukla dönüş sinyalini kullanmayı unutur.
- Tom often forgets to use his turn signal.
Onlar sahnede sırayla şarkı söylediler.
- They sang on the stage in turn.
Şarkı söyleme sırası senin.
- It's your turn to sing.
Tom gazın kapalı olduğundan emin olmak için kontrol etti.
- Tom checked to make sure the gas was turned off.
Gazın kapalı olup olmadığına bak.
- See if the gas is turned off.
Kathleen'in ifadelerinin gerçek olduğu çıktı.
- Kathleen's statements turned out to be true.
Haberin doğru olduğu çıktı.
- The news turned out to be true.
Yaprakların rengi değişmeye başladı.
- The leaves have begun to turn.
Yüzyılın dönümünde çocuklar hâlâ fabrikalarda çalışıyordu.
- At the turn of the century, children still worked in factories.
Bu, tarihte bir dönüm noktasıdır.
- This is a turning point in history.
Tom topuzu çevirdi ve açmak için kapıyı itti.
- Tom turned the knob and pushed the door open.
Ama ben duş musluğunu açmak için çalıştığımda, bu siyah kabarcıklı sıvı dışarı çıktı.
- But when I tried to turn the shower faucet, this black bubbly liquid came out.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
- Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
Tom, 24 yaşını doldurmadan önce üniversiteden mezun olmak istiyor.
- Tom wants to graduate from college before he turns 24 years old.
Onun hakkında konuşmak için birinci olmak isteyen kimse olmadığı ortaya çıktı.Şimdi ne yaparız?
- It turned out there was nobody who would be the first to talk about it. What do we do now?
Mary ve kız kardeşi, hasta annelerine nöbetleşe baktılar.
- Mary and her sister took turns at looking after their sick mother.
Atlarımıza nöbetleşe baktık.
- We took care of our horses by turns.
18 yaşına girmek için sabırsızlanıyorum.
- I can't wait turning 18.
Mary Tom'un çizdiği Uyuyan Güzel resmine bakmaktan kendini alamadı.
- Mary could not turn away from the picture of Sleeping Beauty that Tom had drawn.
Tom'a bakmak için her ikisi de döndü.
- They both turned to look at Tom.
Laura son dakikada sadece arkasını dönmek ve kaçmak için yaklaşıyor numarası yaptı.
- Laura pretended to get closer, only to turn around and run away at the last minute.
Onun yardımı reddetmekle hata yaptın.
- You were wrong to turn down his help.
Maalesef seni reddetmek zorundayım.
- I'm afraid I have to turn you down.
Bu gece akşam yemeği yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to make dinner tonight?
Ödeme yapmak için kimin sırası?
- Whose turn is it to pay?
Tom gelmek için söz verdi ama henüz gelmedi.
- Tom promised to come, but he hasn't turned up yet.
O gelmek için söz verdi, ama henüz dönmedi.
- He promised to come, but hasn't turned up yet.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
Simyacılar kurşunu altına dönüştürmek istediler.
- The alchemists wanted to turn lead into gold.
Öğretmenler onun eşek şakasını öğrendikten sonra genç büyücü kadına Tom'u tekrar bir insana döndürmesi buyruldu.
- The young sorceress was ordered to turn Tom back into a human, after the teachers learned of her prank.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
O dışişlerinde iyi deneyimlidir.
- He is well versed in foreign affairs.
O politikacı iç ve dış koşullarda deneyimlidir.
- That politician is well versed in internal and external conditions.
Muhtaç arkadaşlarına asla sırtını dönmez.
- He never turns his back on a friend in need.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
Tom şeylerin bu şekilde ortaya nasıl çıktığını bilmiyor.
- Tom doesn't know how things turned out this way.
Uçak gürültüyle yere çakılmadan hemen önce, keskin bir şekilde sağa döndü.
- The plane turned sharply to the right just before it crashed.
Fransızcada çok tecrübeli olan birini arıyoruz.
- We're looking for somebody who is well versed in French.
Ben de filmler konusunda bilgiliyim.
- I'm also very well versed in the movies.
Just look at John. He's really handsomely turned out.
When I asked him for the money, he turned nasty.
I felt that the man was of a vindictive nature, and would do me an evil turn if he found the opportunity.
They quote a three-day turn on parts like those.
The hillside behind our house isn't generally much to look at, but once all the trees turn it's gorgeous.
He turned into a monster every full moon.
Turn the bed covers.
turn on the spot.
They took turns playing with the new toy.
It was fortunate for his comfort, perhaps, that the man who had been chosen to accompany him was of a talkative turn, for the prisoners insisted upon hearing the story of the explosion a dozen times over, and Rufus Dawes himself had been roused to give the name of the vessel with his own lips.
Give the handle a turn, then pull it.
This milk has turned; it smells awful.
She took a turn for the worse.
Turn right here.
Then you must know as well as the rest of us that there was something queer about that gentleman--something that gave a man a turn--I don't know rightly how to say it, sir, beyond this: that you felt in your marrow kind of cold and thin..
... subtly altered, turned off, or turned on to do bad things. Today, those peripherals might ...
... You'll see them turned on this afternoon. ...