Ben gerçekten, hakikaten ona inanıyorum.
- I really, truly believe that.
Bu çözmek için hakikaten zor bir problem.
- It's a truly difficult problem to resolve.
Bahçenin sanatsal güzelliği gerçekten şaşırtıcı.
- The artistic beauty of the garden is truly amazing.
Zamanın öfkenin ilacı olduğu gerçekten söylenilmektedir.
- It is truly said that time is anger's medicine.
İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
- I sincerely, truly believe that.
İçtenlikle, gerçekten ona inanıyorum.
- I sincerely, truly believe that.
Bu çözmek için hakikaten zor bir problem.
- It's a truly difficult problem to resolve.
Ben gerçekten, hakikaten ona inanıyorum.
- I really, truly believe that.
Sağlıklı bir merak, aslında güzel bir şeydir.
- A healthy curiosity is truly a fine thing.
Hikâye doğru görünüyor.
- The story appears to be true.
Onun söylediği doğru.
- What he said is true.
Hakiki uyruğumuz insanoğludur.
- Our true nationality is mankind.
Onun meşgul olduğu gerçektir.
- That he was busy is true.
Onun gerçek olduğunu söylemeye utandım.
- I'm ashamed to say that it's true.
Tom, Mary'nin söylediğinin gerçek olduğu ihtimalini tamamen görmezden gelemedi.
- Tom couldn't completely rule out the possibility that what Mary said was true.
Onun tamamen doğru olduğunu sanmıyorum.
- I don't think that's quite true.
Sadece değişenler kendilerine sadık kalırlar.
- Only those who change stay true to themselves.
Bu, Fadıl Sadık'ın gerçek hikayesidir.
- This is the true story of Fadil Sadiq.
Gerçek güzellik içten gelir.
- True beauty comes from within.
Onun cinayetinden sorunlu asıl katil sensin!
- The true killer responsible for her murder is you!
Tom'un asıl niyeti ne?
- What are Tom's true intentions?
Onlar Amerika'da herhangi birinin başkan olabileceğini söylüyorlar fakat belki gerçekten doğru değildir.
- They say that in America anyone can become president, but perhaps that's not really true.
Bu gerçekten doğru değil.
- This isn't really true.
Şey, bu tam olarak doğru değil.
- Well, that's not quite true.
O tam olarak doğru değil.
- That's not exactly true.
Açıklamayı doğru olarak kabul ediyorum.
- I accept the statement as true.
Bir silaha sahip olduğunuz doğru değil mi?
- Isn't it true that you own a gun?
Truly, that is all I know.
You are truly silly.
The strength and number of blows depends on how far out of true the shafts are.
He trued the spokes of the bicycle wheel.
The true king has returned!.
We spent all night truing up the report.
this gun shoots true.
This one was created by yours truly.
Please write back soon! Yours truly, Alice.
I'm sure that is the truth.
- I'm sure that's true.
... truly love. ...
... He is one of the few truly global sports stars. ...