Ona sakinleştirici verdin mi?
- Did you give her the tranquilizer?
Mary'nin sakinleşmesi gerek.
- Mary needs to be tranquilised.
Orman çok huzurluydu.
- The forest was very tranquil.
Avcılık oyunu bu huzurlu vahşi doğada yasaklanmıştır.
- Hunting game is forbidden in this tranquil wilderness.
Leyla, Sami'yi sakinleştirmek için elinden geleni yaptı.
- Layla did her best to calm Sami down.
Tom'u sakinleştirmek için elimden gelenin en iyisini yaptım.
- I did my best to calm Tom down.
Fırtınadan sonra gelen sakinlik.
- The calm that comes after the storm.
Deniz sakinlikten uzak.
- The sea is far from calm.
Sakin olmak için gözlerimi kapattım.
- I closed my eyes to calm down.
O, tehlike karşısında sakin kalır.
- He remains calm in the face of danger.
Tom, baskı altındayken bile soğukkanlı, sakin ve aklı başında.
- Tom's cool, calm, and collected, even under pressure.
Ancak, grev huzurlu olmamıştı ve Aziz Martin Luther King, Jr her iki taraftan sabırlı ve sakin olmasını rica etti.
- The strike had not been peaceful, however, and Rev. Martin Luther King, Jr. begged both sides to be patient and calm.
that the streams which did form were clear and tranquil because fed by perennial springs from the underground supply; and that in their tranquil waters extensive peat bogs formed.
Some time passed before I felt tranquil even here: I had a vague dread that wild cattle might be near, or that some sportsman or poacher might discover me.