Thomas ve Marie evlerini tümüyle restore ediyorlar.
- Thomas and Marie are entirely renovating their home.
O, tamamen cesaretsiz değil.
- He is not entirely without courage.
Cumartesi öğleden sonrayı tamamen çok fazla TV izleyerek geçirdim.
- I spent Saturday afternoon watching entirely too much TV.
Sen bütünüyle hatalı değilsin.
- You're not entirely wrong.
Sami hâlâ bütünüyle tatmin olmuş değil.
- Sami is still not entirely satisfied.