There's been a an increase in wholesale prices.
- Toptan fiyatlarda bir artış oldu.
The Japanese distribution system, characterized by layers of wholesale, is complex and costly.
- Toptan satış tabakaları ile karakterize edilen Japon dağıtım sistemi karmaşık ve masraflıdır.
We buy in bulk and pass the savings on to you!
- Toptan alırız ve tasarrufları sana veririz.
We buy stationery in bulk.
- Biz toptan kırtasiye satın alırız.
We buy stationery in bulk.
- Biz toptan kırtasiye satın alırız.
I buy canned goods in bulk.
- Toptan konserve ürünler alırım.
The Jabulani is the official match ball of the 2010 FIFA World Cup.
- Jabulani, 2010 FIFA Dünya Kupası'nın resmi maç topudur.
This ball is that boy's treasure.
- Bu top o çocuğun servetidir.
Tom is a member of a wholesale club.
- Tom bir toptan satış kulübünün üyesidir.
That's the problem with buying wholesale.
- Toptan satışla ilgili sorun bu.
You think Tom's got big muscles? I'm packing literal cannons beneath these sleeves!
- Sen Tom'un büyük kasları mı var sanıyorsun? Ben bu kollar altında gerçek toplar paketliyorum!
The first human cannonball was a 14-year-old girl called Zazel.
- İlk insan top güllesi Zazel adlı 14 yaşında bir kızdı.
He was in charge of the fundraising efforts.
- O, bağış toplama çabalarından sorumluydu.
Tom turned the knob and pushed the door open.
- Tom topuzu çevirdi ve açmak için kapıyı itti.
Tom twisted the knob and opened the door.
- Tom topuzu çevirdi ve kapıyı açtı.
The first human cannonball was a 14-year-old girl called Zazel.
- İlk insan top güllesi Zazel adlı 14 yaşında bir kızdı.
The ball rolled across the road.
- Top, yolun karşısına yuvarlandı.
The ball rolled on the ground towards me.
- Top yerde bana doğru yuvarlandı.
Mary did her hair in a bun.
- Mary saçını topuz yaptı.
She wears her hair in a bun.
- O, saçını topuz yapar.
Tom held the hostages at gunpoint while Mary gathered the cash.
- Tom, Mary parayı toplarken rehineleri silahla tuttu.
The guns thundered away all night.
- Toplar bütün gece gümbürdedi.
His kite got caught at the top of the tree.
O, tepenin üst kısmında yaşıyor.
- He lives at the top of the hill.
Tepenin üstüne ulaştığımızda rüzgar daha da sert esti.
- The wind blew harder yet when we reached the top of the hill.
Dağın tepesine ulaşmayı başardım.
- I succeeded in reaching the top of the mountain.
Biz değişik başlıklarda konuştuk.
- We talked about various topics.
Sonunda, onlar dağın tepesine ulaştı.
- At last, they reached the top of the mountain.
Fuji
We climbed to the top of Mt. Fuji.
En üst katta bir restoran var.
- There is a restaurant on the top floor.
Lütfen bu kitabı en üste koyun.
- Please put this book on the very top.
O en yüksek hızda sürüyor.
- He is driving at top speed.
Aziz Benedict ilk manastırı Monte Cassino'nun tepesinde kurdu.
- St. Benedict established his first monastery on top of Monte Cassino.
Sigarayı bırakma sözü her yıl ilk on Yeni Yıl kararı arasında yer alıyor.
- The pledge to stop smoking cigarettes ranks among the top ten New Year's resolutions year after year.
O her zaman sınıfın zirvesindedir.
- He is always at the top of the class.
Altı saatlik tırmanıştan sonra, nihayet dağın zirvesine ulaşmayı başardık.
- After six hours' climbing, we finally succeeded in reaching the top of the mountain.
Her top is a blue baggy.
Biraz pahalı olsalar bile, ben daime en iyi ürünleri satın alırım.
- I always buy a top quality product even if it is slightly more expensive.
Tom en iyi bir özel okula gidiyor.
- Tom goes to a top private school.