The air is soft, the soil moist.
- Hava yumuşak ve toprak nemli.
The soil here is fertile.
- Buradaki toprak verimlidir.
This house and this land are mine.
- Bu ev ve bu topraklar benim!
They debated land reform but never carried it out.
- Toprak reformunu tartıştılar ama asla uygulayamadılar.
The treaty did not ban nuclear tests under the ground.
- Antlaşma toprak altındaki nükleer denemeleri yasaklamadı.
We're on unfamiliar ground here.
- Burada yabancı bir topraktayız.
The scent of earth after rain is called petrichor.
- Yağmur sonrası topraktan gelen hoş kokuya petrikor denir.
Petrichor - (noun) the earthy scent when rain falls on dry soil; the smell of earth after rain.
- Petrichor - kuru toprağa yağmur düştüğünde dünyevi koku; yağmurdan sonra toprak kokusu.
The commanding officer led his army into enemy territory.
- Birlik komutanı ordusunu düşman topraklarına götürdü.
Armies invaded and conquered the enemy territory.
- Ordular düşman topraklarını istila ve fethettiler.
The territory of the country Curacao consists of the islands Curacao and Little Curacao.
- Curaçao ülkesinin toprakları, Curaçao ve Little Curacao adalarından oluşur.
According to the Chinese, the five elements are metal, earth, fire, water and wood.
- Çinlilere göre beş element, metal, toprak, ateş, su ve odundur.
Our body was formed out of four elements: earth, fire, water, and air.
- Bizim bedenimiz dört elementten oluşur: toprak, ateş, su ve hava.
Park Street used to be a dirt road.
- Park caddesi toprak bir yoldu.