Kötü şansları önlemek için tuz serpiyoruz.
- We sprinkle salt to ward off bad luck.
Sana bir uyarıda bulunmak için seninle görüşmek zorunda kaldım.
- I had to see you to give you a warning.
Keşke uyarılarını dinleseydim.
- I wish I had listened to your warnings.
Fakat onun uyarısını ihmal edemem.
- I cannot, however, neglect his warning.
Biz herkesi tehlikeyle ilgili uyarmak için bağırdık.
- We shouted in order to warn everyone of the danger.
Tom'u uyarmak zorundayız.
- We've got to warn Tom.
He raised his arms to ward off the attack.
He wore garlic to ward off vampires.