Haberleri açmak istemiyorum.
- I don't want to turn on the news.
Eve vardığında Tom'un her gün yaptığı ilk şey TV'yi açmaktır.
- The first thing Tom does every day when he gets home is turn on the TV.
Onun yerine az önce tanımladığım iki ekonomik değişkenin tartışmasına döneceğim.
- Instead, I will turn to a discussion of the two economic variables I defined a moment ago.
Sana sağa dönmeni emrediyorum
- I order you to turn right.
O, bu elbiseyi giydiği zaman beni heyecanlandırır.
- He turns me on when he wears those clothes.
O, aşkını heyecanlandırdı.
- She turned on her lover.
Geri dönmek zorundayız.
- We have to turn back.
Şimdi geri dönmek için çok geç.
- It's too late to turn back now.
Direksiyonu döndürmek arabayı döndürür.
- Turning the steering wheel makes the car turn.
Onlar sahnede sırayla şarkı söylediler.
- They sang on the stage in turn.
Sonunda onun sırasıydı.
- It was her turn at last.
Saçları beyaza dönüştü.
- His hair has turned white.
Tom çoğunlukla dönüş sinyalini kullanmayı unutur.
- Tom often forgets to use his turn signal.