Tom, onu durdurur musun?
- Tom, will you stop that?
Lütfen onu yapmayı durdurur musun?
- Would you please stop doing that?
Tom hazine aramayı durdurdu ve eve gitti.
- Tom stopped looking for the treasure and went back home.
Bir tayfun kuvvetli rüzgarlarla ve toplu taşıma araçlarını durduran şiddetli yağmurlarla çarşamba günü Tokyo'yu vurdu.
- A typhoon hit Tokyo on Wednesday with strong winds and heavy rains stopping public transportation.
Bu tapa şişeye uymaz.
- This stopper does not fit the bottle.
John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Jane çikolataya olan tutkusunu durdurmalıdır.
- Jane must stop giving way to her desire for chocolate.
Hıçkırığı durdurmak için ne yapmalıyım?
- What should I do to stop hiccups?
John bu günlerde çok içiyor. Biz onu artık içmemesi için durdurmak zorundayız.
- John drinks too much these days. We have to stop him from drinking any more.
Ormanda oyalanmayın; orada tehlike var.
- Do not tarry in the forest; there is danger there.
Benimle konuştuğun sürece, iyi, fakat sen durur durmaz, ben acıkırım.
- As long as you're talking to me, it's fine, but as soon as you stop, I get hungry.
Yağmurun durmasını bekleyelim.
- Let's wait for the rain to stop.
Ormanda oyalanmayın; orada tehlike var.
- Do not tarry in the forest; there is danger there.
Bir sonraki benzin istasyonunda duralım.
- Let's stop at the next gas station.
Tren o istasyonda durmaz.
- The train doesn't stop at that station.
It is true that the Messiah will come, though he may tarry. ( quoting translated Maimonides).