Onun mutlak gücü var.
- He has absolute power.
Tom Mary'ye mutlak gerçeği söyledi.
- Tom told Mary the absolute truth.
Tüm çalışanlarımdan mutlak sadakat istiyorum.
- I require absolute loyalty of my employees.
Tom mutlak bir dürüstlük insanıdır.
- Tom is a man of absolute sincerity.
Bu düpedüz işkenceydi.
- It was sheer torture.
O tamamen zaman kaybı.
- It is a sheer waste of time.
Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.
- It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train.
Öyle yapmak kesinlikle imkansızdır.
- It is absolutely impossible to do so.
Söylentinin kesin bir yalan olduğunu kanıtlandı.
- The rumor proved to be an absolute lie.
Her şekilde, kesinlikle mükemmelsin.
- You're absolutely perfect, in every way.
Onun söylediği her şeyin neredeyse yarısı sırf kurgu.
- About half of everything he says is sheer fiction.
O tamamen zaman kaybı.
- It is a sheer waste of time.
Mary ve benim aynı trende olmamız, tamamen bir tesadüftü.
- It was sheer coincidence that Mary and I were on the same train.
Her light, sheer dress caught everyone’s attention.
It was a sheer drop of 180 feet.
This poem is sheer nonsense.
... in terms of the sheer material cost is delivered to the ...