Her dilde insanları selamlamayı bilir.
- He knows how to greet people in all languages.
Beni selamlamayı unuttun mu?
- Did you forget to greet me?
Ziyaretçi sınıfa girdiğinde onu selamlamak için ayağa kalktık.
- When the visitor entered the room, we stood to greet him.
Onlar onu selamlamak için kalktılar.
- They got up to greet her.
O, onu neşeyle selamladı.
- She greeted him cheerfully.
Jessie, Joseph'le tokalaştı ve sevgi ile onu selamladı.
- Jessie shook Joseph's hand and greeted him with affection.
Seni kutlamak için uğrayamadım, çünkü acelem vardı.
- I could not stop by to greet you because I was in a hurry.
Tom Mary'yi karşılamak için oradaydı.
- Tom wasn't there to greet Mary.
Paul beni karşılamak için Roma'ya geldi.
- Paul came to Rome to greet me.