Ona davranışı için hesap soruldu.
- She was asked to account for her conduct.
Ev hesaplarını eşim tutar.
- My wife keeps the household accounts.
Hesap verme mecburiyeti yoktu.
- There was no accountability.
Böyle bir şey hiç önemli değil.
- Such a thing is of no account.
Başka bir kültürü yargılamadan önce kültürel göreceliği hesaba katmak önemlidir.
- It's important to take cultural relativism into account before judging another culture.
Kaza tanımın sürücününkine uyuyor.
- Your account of the accident corresponds with the driver's.
O, nasıl kaçtığını açıklamak durumunda kaldı.
- He gave an account of how he had escaped.
CFIT son altı yıldır çarpışmaların sadece üçte birinin üzerinde olduğunu açıklamasına rağmen ölümlerin %53'üne sebep oldu.
- Although CFIT accounted for just over a third of crashes in the past six years, it caused 53% of the deaths.
Brian'ın cüzdan ve banka hesabında az para var.
- There is a shortage of money in Brian's wallet and bank account.
Tom'un Cayman Adaları bir banka hesabı var.
- Tom has a bank account in the Cayman Islands.