Otel kasasına bir şeyler koymak istiyorum.
- I'd like to put some things in the hotel safe.
İyi bir video kamera alır almaz, online koymak için videolar yapmaya başlayacağım.
- As soon as I can get a decent video camera, I'll start making videos to put online.
Onu bu hastaneye koymak gerekli değildir.
- It's not necessary to put him in the hospital.
Hayallerinize paramı koymakla ilgilenmiyorum.
- I have no interest in putting my money into your dreams.
Esperanto: Avrupa veya Asya dili denemesinde Claude Piron, Esperanto ve Çince arasındaki benzerliği gösterdi ve Esperanto'nun yalnızca Avrupa merkezli olduğunu ortaya koydu.
- In his essay Esperanto: European or Asiatic language Claude Piron has shown the similarities between Esperanto and Chinese, thereby putting to rest the notion that Esperanto is purely eurocentric.
Lütfen kitabı rafa koy.
- Please put the book on the shelf.
Gitmeden bir şeyler atıştırmalısın.
- You should put something in your stomach before you go.
Kağıtları sıraya koymayı denemekten vazgeçti.
- He has given up trying to put the papers in order.
Seni çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you out.
Sana bir zahmet çıkarmak istemiyorum.
- I don't want to put you to any trouble.
Onlar alevleri söndürmek için itfaiye çağırmak zorunda kaldı.
- They had to call the firefighters to put out the flames.
Yangını söndürmek uzun bir süre aldı.
- It took a long time to put out the fire.
Açık söylemek gerekirse, bu takımın kazanamayacak olmasının sebebi onları geride tutmanızdır.
- To put it bluntly, the reason this team won't win is because you're holding them back.
Açık söylemek gerekirse, o yanılıyor.
- To put it bluntly, he's mistaken.
Yanlış yaptığımız şeyi düzeltmek zorundayız.
- We have to put right what we have done wrong.
Soru sormak istiyorsanız lütfen elinizi kaldırın.
- If you want to ask a question, please put your hand up.
Bir soru sormak için elini kaldırdı.
- She put up her hand to ask a question.
Özel eşyalarımı saklamak istiyorum.
- I'd like to put my belongings away.
Tom yazmaktan vazgeçti ve kalemini bıraktı.
- Tom quit writing and put down his pen.
Her yazar açıkça yazmak için kendini okuyucunun yerine koymalı.
- Every writer, in order to write clearly, must put himself in his reader's shoes.
Canlı bir ıstakozu kaynar su dolu bir kaba atmak acımasızca.
- It's cruel to put a live lobster into a pot of boiling water.
Belki onu başımdan atmak için bir şey yaptım.
- Maybe I did something to put him off.
Ben geçmişi arkamızda bırakmak istiyorum.
- I'd like to put the past behind us.
Hayatının onun ellerine bırakmak istediğinden emin misin?
- Are you sure you want to put your life in her hands?
Hesaba biraz para koymak istiyorum.
- I'd like to put some money into my account.
Planlar yapmak onları uygulamaya koymaktan daha kolaydır.
- It is easier to make plans than to put them into practice.
Tom'u hapishaneye koymak için yapmak zorunda olduğum her şeyi yapacağım.
- I'll do whatever I have to do to put Tom behind bars.
Şimdi gitmek zorundayım. Eşyalarımı nereye koyduğumu gördün mü?
- I have to go now. Did you see where I put my things?
Yarın randevuma gitmek için hangi elbiseleri giymem gerektiğini düşünüyorsun?
- What clothes do you think I should put on to go to my date tomorrow?
Arşivlerimizin sistematik bir sınıflandırmasını yerleştirmek büyük bir zaman tasarrufu olabilir.
- Putting in place a systematic classification of our archives could be a great time saver.
Kendimi üniversiteye yerleştirmek için bir garson olarak çalıştım.
- I worked as a waiter to put myself though college.
Beni rezil etmek için çok çabaladın, değil mi?
- You've tried so hard to put me to shame, haven't you?
Bir saati parçalara ayırmak onu monte etmekten daha kolaydır.
- Taking a watch apart is easier than putting it together.
Bir at üzerinde para yatırmak akıllıca değil.
- It is not wise to put your money on a horse.
Paranı o bankaya gerçekten yatırmak istiyor musun?
- Do you really want to put your money in that bank?
Sanırım tasarruf hesabına biraz daha para yatırmalısın.
- I think you ought to put more money into your savings account.
Masamın altına bir kilim koydum.
- I put down a rug under my desk.
Elbiselerinin geriye kalanını çamaşırhaneye koydum.
- I put the rest of your clothes in the laundry.
She put her books on the table.
The old put wanted to make a parson of me, but d—n me, thinks I to myself, I'll nick you there, old cull; the devil a smack of your nonsense shall you ever get into me.
He bought a January '08 put for Procter and Gamble at 80 to hedge his bet.
When you put it that way, I guess I can see your point.
I don't understand why people idolize criminals.
- İnsanların suçluları neden putlaştırdıklarını anlamıyorum.
... And we put together a short video to give you an idea ...
... And the Republicans had a ' had a plan. They put a plan out. They put out a plan, ...