Sorun oğlumun okula gitmek istememesidir.
- The trouble is that my son does not want to go to school.
Zenginlerin fakirler kadar sorunları vardır.
- The rich have troubles as well as the poor.
O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.
- She was always willing to help people in trouble.
O her zaman başı dertte olan insanlara yardım etmeye hazırdı.
- He was always ready to help people in trouble.
Zahmetin için teşekkür ederim.
- Thank you for your trouble.
Zavallı adama yardımcı olmak için zahmete girdi.
- He took the trouble to assist the poor man.
Karanlıktı, bu yüzden Tom cadde işaretini okumada sıkıntı çekti.
- It was dark, so Tom had trouble reading the street sign.
Onun yeni fikirleri daha tutucu iş arkadaşlarıyla sık sık başını derde sokuyor.
- Her novel ideas are time and again getting her into trouble with her more conservative colleagues.
Onlar bize çok az sıkıntı verdi.
- They gave us very little trouble.
En sıkıntılı olan en iyinin yozlaşmasıdır.
- What is most troublesome is the corruption of the best.
Tom ciddi bir zorluk içinde.
- Tom is in serious trouble.
Jenny Japonca çalıştığından Japonya'da zorluk çekmedi.
- Having studied Japanese, Jenny had no trouble in Japan.