Babamın borcunu ödemekten berat edildim.
- I was absolved from paying my father's debt.
Vergi ödemek her işçinin yükümlülüğüdür.
- It is the obligation of every worker to pay taxes.
Onun ödemesi gerektiğini iddia ettim.
- I demanded that he should pay.
Bir sürü insan faturalarını ödeme konusunda endişeleniyor.
- Many people worry about paying their bills.
Her şahsın dinlenmeye, eğlenmeye, bilhassa çalışma müddetinin makul surette sınırlandırılmasına ve muayyen devrelerde ücretli tatillere hakkı vardır.
- Everyone has the right to rest and leisure, including reasonable limitation of working hours and periodic holidays with pay.
Herkesin, hiçbir fark gözetilmeksizin, eşit iş karşılığında eşit ücrete hakkı vardır.
- Everyone, without any discrimination, has the right to equal pay for equal work.
Maaş altı kişilik bir aile için yeterli değildir.
- The pay is not adequate for a family of six.
Tom ona ödediğimiz maaşı hak ediyor.
- Tom deserves the salary we pay him.
Tom'un söylediklerine dikkat etmek zorunda değilsiniz.
- You don't have to pay attention to what Tom says.
Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
- He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
Hey! Scott! Faturamı öde!
- Hey! Scott! Pay my bill!
Kredi kartıyla ödeyebilir miyim?
- Can I pay with a credit card?
Benim evimde partiler vermek istiyorsanız, daha sonra her şeyi temizleyin ve bir şey kırmayın, ya da zarar için ödeme yapın.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
Kirasını ödeyebilsin diye Tom'a parayı ödünç vermek zorunda kaldım.
- I had to lend Tom money so he could pay his rent.
Bir otel odasına dünya kadar para vermek istemiyorum.
- I don't want to pay through the nose for a hotel room.
Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Next time you'll pay for it!
Aşk için ödediğimiz bedel bu.
- It's the price we pay for love.
He paid for his fun in the sun with a terrible sunburn.
It didn't pay him to keep the store open any more.
Many employers have rules designed to keep employees from comparing their pays.
He was allowed to go as soon as he paid.
The children shared a pizza after school.
- Çocuklar okuldan sonra bir pizzayı paylaştılar.
Dorenda really is a nice girl. She shares her cookies with me.
- Dorenda gerçekten iyi bir kızdır, o kurabiyelerini benimle paylaşıyor.
He has not paid his portion of the rent.
- O, kira payını ödemedi.
The bank has raised its dividend by 20%.
- Banka, kar payını % 20 oranında yükseltti.
Do you share those concerns?
- O endişeleri paylaşıyor musunuz?
The Recruit scandal is a corruption scandal concerning public officials and politicians who accepted as bribes undisclosed shares from the RecruitCoscom company. The shares had been rising steadily.
- Acemi asker skandalı kamu görevlilerini ve rüşvet olarak RecruitCoscom'dan gizli payları alan politikacıları ilgilendiren bir rüşvet skandalıdır. Hisseler sürekli yükseliyordu.
You always take the lion's share!
- Aslan payını hep sen alıyorsun!
This company uses cheap labor to increase its profit margins.
- Şirket kâr payını arttırmak için ucuz iş gücü kullanıyor.
The distributors are asking for an exceptional margin.
- Dağıtıcılar olağanüstü bir pay istiyorlar.
We're splitting the bill.
- Biz faturayı paylaşıyoruz.
Tom split the bill with Mary.
- Tom hesabı Mary ile paylaştı.
Tom, Mary and John shared the cost of the party.
- Tom, Mary ve John Partinin maliyetini paylaştılar.
Our problems must be dealt with through partnership; progress must be shared.
- Bizim sorunlarımız ortaklık ile ele alınmalıdır; ilerleme paylaşılmalıdır.
Do you share common interests?
- Ortak çıkarları paylaşıyor musunuz?
We have shared values and interests.
- Biz değerleri ve çıkarları paylaştık.
... you should pay attention to this campaign, because Governor Romney has made some commitments ...
... gone because my hat hat like that have to pay his debts ...